Birinci
kriter satmak olsun:
2010-2020
yılları arasında, en çok satan, yaşayan bir yazarın toplam satışı 300 bin: O da
beklenebileceği gibi Elif Şafak.
Ancak,
1940-1980 döeminin ölmüş yazarlarından 10-20 kitap yazanların epeyisinin toplam
yıllık satışı bundan daha çok.
Bu,
bireyci Sait Faik için de böyle, toplumcu Sabahattin Ali için de.
Edebiyat
tarihimizde 1 milyon satışı geçen 2 roman var:
Ahmet
Altan’ın ‘İçimizdeki Yer’i (o zaman için çok düşük bir fiyattan piyasaya
sürülmüş ve iki baskısı notere saydırılımştı) ve Turgut Özakman’ın ‘Çılgın
Türkler’i. Şimdi ikisi de sıfır satıyor.
Buna
karşılık ‘İnce Memed 1’, 1955-2005 arasındaki 50 yılda 1 milyon satmış ve hala
satıyor. Hangisi yeğ?
Bunların
birbiriyle çeliştiğini düşünenlerden değiliz. Bir okur, her iki kanalı da
izleyebilir.
2000
sonrasıda değişen durum şuydu:
Yeni
teknolojiler kitap basımını hem ucuzlattı, hem de kolaylaştırdı. Bir de
yazarından üste para alıp kitap basan yayınevleri türedi.
Eskiden
her 3 kişiden 5’i şairdi, şimdi her 3 kişiden 5’i romancı. 1 yılda 150 ilk
romanın basıldığı yılları gördük.
Hemen
hepsi silinip gidiyor ama en ciddi yayınevleri bile, abuk sabuk romanları hala
basıyorlar. Can Yayınları’nın ilk 600 romanının 400’ü neredeyse 0 sattı.
Koşutu
ve karşıtı olarak,Türkçe’de bilimkurgu külliyatı hala çok eksik. Hugo ve Nebula
ödüllerini kazanan romanlar bile hala basılmamış durumda.
Yani,
kültür ürünü tüketim metası olarak, kitap da pazarsal kurallara uyuyor:
Bir şey
varsa, diğeri yoktur.
Son 20
yıldaki o roman furyasının ilk kitapları çoktan unutulup gitti.
Vurgu:
İyi
olsun, kötü olsun, Türkiye’de basılan kitapların % 95’i ikinci basım yapmaz,
romanların da öyle.
Dolayısıyla,
hemen her alanda olduğu gibi, nicelik artışının nitelik düşüşünü yarattığı
saptamasıyla bu alandaki sözümüzü bağlayalım.
İkinci
konu Türkçe’nin kullanımı. Yeni kuşaklar 100 bin sözcüklük sözlüklerle yazdı.
Eskilerse 10 bin. Sözcük azlığının bir dili fakir kıldığı savunulsa da, eski dönem
romanlarının dili şimdikilerden daha zengin. Çünkü yeni yazarlar, sözlükteki 100
bin sözcüğün 5 binini bile bilmiyor, öğrenme gereği de duymuyor.
Onun
yerine; fanzin, graffiti, Ot çizgisinde, eskinin deyimiyle süslü sözü tercih
ediyorlar. İşin tuhafı, Belge gibi ciddi eleştirmenler bile, bunu olumlamış
durumda.
Yani,
yeni dönemde form herşey olurken,
eskilerde içerik önemli kalmış. Eski
dönemin bireyci yazarlarında, Sait Faik veya Ohan Veli’de bile bu böyle.
Hasan
İzzettin Dinamo, 1940 gibi, Orhan Veli’yi Garip’in küçük burjuva sanatı ve
süslü söz sayıyor ama ciğercinin kedisi
hala ciğercinin kedisi. Sait Faik’in ise, kapı gibi mahkeme / adliye
röportajları var. Keza, Adnan Veli’in mapusane ve batakhane edebiyatı yaratıları
hala tek baına zirvede.
Bunun
karşıtı ve koşutu olarak, hırsız yazar Mehmet Kartal ve eroinman yazar Kanat
Güner var. İkisi de erken ölmüş. Yani, yeni dönemin gerçeklerini, romanlarına
ve kitaplarına içerik yapan yazarlar da var. Bir Ekşi Sözlük yazarının Covid-19
deneyimlerini yazdığı metin, bizce Türk edebiyatında benzeri olmayan satırlar
içeriyor ve onusunda bir ilk.
Keza,
sms kadar kısa senaryo olabileceğine kani olanlardanı.
Bu
biçim-içerik birlikteliği ve çelişkisi olayını, en belirgin Latife Tekin
yaşamış. Gecekondu-içeriği edebiyatını başlatan o sayılır. Oysa Dinamo, daha
1946’da kendi gecekondusunu kendi yapıp, dağ başaında yaşamış:Musa’ın
Gecekondusu. Sonra da anlatının yollarında kaybolmayı yeğlemiş.
Varoş
edebiyatı ise, kendini romanla değil, alaturka
rep şarkı söyleri ile dışavurdu.
5
milyonluk Suriyeli göçmen kümesinden şimdilik herhangi bir yazar çıkmış değil.
Lgbti
edebiyatı Ali Kemal üzerinden, az da olsa var.
Gerisi,
Batı için de moda olan, yeni bunalım edebiyatı ve yeni nihilizm. Bu yeni
nihilizm, klasik nihilizmin dışında. Anarşizmle eşlenik sayıyor kendini. İçiboş
kof anlatıar içeriyor.
Ama yine
de yazıyor bu nihilistler, susmuyor.
Sonuçta,
30-40 milyonluk, 1975-2000 doğumlu, sosyal moloz, ezeli ve ebedi ergen tipler
bunlar. Gövde kocaman ama beyin minnacık.
Ancak,
kabaca 2010 itibarıyla bu çöküş bitti sayılır, çünkü neo-liberalizm bitti.
Salgın
edebiyatı örneğiden hareketle diyebiliriz ki yeni konular gündeme geliyor ve
bunları yazacak birileri çıkıyor. Okura ulaşıyor da. İnternet sağolsun.
Blog /
liste / egrup / forum ise, 2005-2010 arasında, düzyüzo / deneme / eleştiri /
muhalefet / makale yönlerinin karşıladı.
Bloğun
içeriği tükenmedi ama modası geçti. İnternet gazetelerinin iki arada bir
deredeliği de durumu böyleleştirdi, çünkü Türkiye’de gazeteler, roman tefrikası
olsan, forum köşesi olsun, her zaman dışarıdan beslenmiştir.
Eski
zamanlara göre değişen şu:
2020
momentinde bir yazar, artık daha yazmaya başlamadan önce, epeyi soruyu
yanıtlamış olmak durumunda. Ne ve nasıl kadar, 3-5 yıllık perspektifleme de
işin içine dahil. Biyografi, yaratı, yazarlık bilinci de dahil. Çünkü bir yazar
dolanıma çok hızlı girip, bir anda yüz binlerce okunur duruma gelebiliyor.
Önceden hazır olmak gerekli.
Bloglara
da, forum köşelerine de baktığımızda, yazarların yazdıklarını yayınlatmada
hiçbir sorun sorun yaşamayacakken, üretim tıkanıklığı yaşadığını, yayın
sıklığından izleyebiliyoruz. Bir köşe yazarı haftada 3-5 metin yazarken, bir
forum yazarı ayda bir bile yazı yazamıyor durumda.
Bunların
yanına şöyle bir konu konabilir:
Bir
romancı, kaç yılda kaç roman yazmalı?
Aziz
Nesin 150 kitapta ama hemen bütün türlerde eser vermiş. Roman sayııs 40’tır
herhalde. Mithat Cemal Kuntay ise, ‘3 İstanbul’ ile tek romanda kalmış ömrü
boyunca. Elif Şafak 25 yılda 10-15 kitapta, Orhan Pamuk 40 küsur yılda, 20
kitapta kalmış durumda. İkisi de yavaş yavaş Marquez’in yazamamazlık olarak saptadığı duruma doğru ilerliyor. Oysa, ölmüş
modern klasik yazarlarımız en az 50 yıl daha aynı tempoda satmayı sürdürecek.
(25 Haziran 2020)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder