Perşembe, Haziran 25, 2020

1940-1980 x 1980-2020 Türk Edebiyatı: Karşılaştır-Karşıtlaştır

Birinci kriter satmak olsun:

2010-2020 yılları arasında, en çok satan, yaşayan bir yazarın toplam satışı 300 bin: O da beklenebileceği gibi Elif Şafak.

Ancak, 1940-1980 döeminin ölmüş yazarlarından 10-20 kitap yazanların epeyisinin toplam yıllık satışı bundan daha çok.

Bu, bireyci Sait Faik için de böyle, toplumcu Sabahattin Ali için de.

Edebiyat tarihimizde 1 milyon satışı geçen 2 roman var:

Ahmet Altan’ın ‘İçimizdeki Yer’i (o zaman için çok düşük bir fiyattan piyasaya sürülmüş ve iki baskısı notere saydırılımştı) ve Turgut Özakman’ın ‘Çılgın Türkler’i. Şimdi ikisi de sıfır satıyor.

Buna karşılık ‘İnce Memed 1’, 1955-2005 arasındaki 50 yılda 1 milyon satmış ve hala satıyor. Hangisi yeğ?

Bunların birbiriyle çeliştiğini düşünenlerden değiliz. Bir okur, her iki kanalı da izleyebilir.

2000 sonrasıda değişen durum şuydu:

Yeni teknolojiler kitap basımını hem ucuzlattı, hem de kolaylaştırdı. Bir de yazarından üste para alıp kitap basan yayınevleri türedi.

Eskiden her 3 kişiden 5’i şairdi, şimdi her 3 kişiden 5’i romancı. 1 yılda 150 ilk romanın basıldığı yılları gördük.

Hemen hepsi silinip gidiyor ama en ciddi yayınevleri bile, abuk sabuk romanları hala basıyorlar. Can Yayınları’nın ilk 600 romanının 400’ü neredeyse 0 sattı.

Koşutu ve karşıtı olarak,Türkçe’de bilimkurgu külliyatı hala çok eksik. Hugo ve Nebula ödüllerini kazanan romanlar bile hala basılmamış durumda.

Yani, kültür ürünü tüketim metası olarak, kitap da pazarsal kurallara uyuyor:

Bir şey varsa, diğeri yoktur.

Son 20 yıldaki o roman furyasının ilk kitapları çoktan unutulup gitti.

Vurgu:

İyi olsun, kötü olsun, Türkiye’de basılan kitapların % 95’i ikinci basım yapmaz, romanların da öyle.

Dolayısıyla, hemen her alanda olduğu gibi, nicelik artışının nitelik düşüşünü yarattığı saptamasıyla bu alandaki sözümüzü bağlayalım.

İkinci konu Türkçe’nin kullanımı. Yeni kuşaklar 100 bin sözcüklük sözlüklerle yazdı. Eskilerse 10 bin. Sözcük azlığının bir dili fakir kıldığı savunulsa da, eski dönem romanlarının dili şimdikilerden daha zengin. Çünkü yeni yazarlar, sözlükteki 100 bin sözcüğün 5 binini bile bilmiyor, öğrenme gereği de duymuyor.

Onun yerine; fanzin, graffiti, Ot çizgisinde, eskinin deyimiyle süslü sözü tercih ediyorlar. İşin tuhafı, Belge gibi ciddi eleştirmenler bile, bunu olumlamış durumda.

Yani, yeni dönemde form herşey olurken, eskilerde içerik önemli kalmış. Eski dönemin bireyci yazarlarında, Sait Faik veya Ohan Veli’de bile bu böyle.

Hasan İzzettin Dinamo, 1940 gibi, Orhan Veli’yi Garip’in küçük burjuva sanatı ve süslü söz sayıyor ama ciğercinin kedisi hala ciğercinin kedisi. Sait Faik’in ise, kapı gibi mahkeme / adliye röportajları var. Keza, Adnan Veli’in mapusane ve batakhane edebiyatı yaratıları hala tek baına zirvede.

Bunun karşıtı ve koşutu olarak, hırsız yazar Mehmet Kartal ve eroinman yazar Kanat Güner var. İkisi de erken ölmüş. Yani, yeni dönemin gerçeklerini, romanlarına ve kitaplarına içerik yapan yazarlar da var. Bir Ekşi Sözlük yazarının Covid-19 deneyimlerini yazdığı metin, bizce Türk edebiyatında benzeri olmayan satırlar içeriyor ve onusunda bir ilk.

Keza, sms kadar kısa senaryo olabileceğine kani olanlardanı.

Bu biçim-içerik birlikteliği ve çelişkisi olayını, en belirgin Latife Tekin yaşamış. Gecekondu-içeriği edebiyatını başlatan o sayılır. Oysa Dinamo, daha 1946’da kendi gecekondusunu kendi yapıp, dağ başaında yaşamış:Musa’ın Gecekondusu. Sonra da anlatının yollarında kaybolmayı yeğlemiş.

Varoş edebiyatı ise, kendini romanla değil, alaturka rep şarkı söyleri ile dışavurdu.

5 milyonluk Suriyeli göçmen kümesinden şimdilik herhangi bir yazar çıkmış değil.

Lgbti edebiyatı Ali Kemal üzerinden, az da olsa var.

Gerisi, Batı için de moda olan, yeni bunalım edebiyatı ve yeni nihilizm. Bu yeni nihilizm, klasik nihilizmin dışında. Anarşizmle eşlenik sayıyor kendini. İçiboş kof anlatıar içeriyor.

Ama yine de yazıyor bu nihilistler, susmuyor.

Sonuçta, 30-40 milyonluk, 1975-2000 doğumlu, sosyal moloz, ezeli ve ebedi ergen tipler bunlar. Gövde kocaman ama beyin minnacık.

Ancak, kabaca 2010 itibarıyla bu çöküş bitti sayılır, çünkü neo-liberalizm bitti.

Salgın edebiyatı örneğiden hareketle diyebiliriz ki yeni konular gündeme geliyor ve bunları yazacak birileri çıkıyor. Okura ulaşıyor da. İnternet sağolsun.

Blog / liste / egrup / forum ise, 2005-2010 arasında, düzyüzo / deneme / eleştiri / muhalefet / makale yönlerinin karşıladı.

Bloğun içeriği tükenmedi ama modası geçti. İnternet gazetelerinin iki arada bir deredeliği de durumu böyleleştirdi, çünkü Türkiye’de gazeteler, roman tefrikası olsan, forum köşesi olsun, her zaman dışarıdan beslenmiştir.

Eski zamanlara göre değişen şu:

2020 momentinde bir yazar, artık daha yazmaya başlamadan önce, epeyi soruyu yanıtlamış olmak durumunda. Ne ve nasıl kadar, 3-5 yıllık perspektifleme de işin içine dahil. Biyografi, yaratı, yazarlık bilinci de dahil. Çünkü bir yazar dolanıma çok hızlı girip, bir anda yüz binlerce okunur duruma gelebiliyor. Önceden hazır olmak gerekli.

Bloglara da, forum köşelerine de baktığımızda, yazarların yazdıklarını yayınlatmada hiçbir sorun sorun yaşamayacakken, üretim tıkanıklığı yaşadığını, yayın sıklığından izleyebiliyoruz. Bir köşe yazarı haftada 3-5 metin yazarken, bir forum yazarı ayda bir bile yazı yazamıyor durumda.

Bunların yanına şöyle bir konu konabilir:

Bir romancı, kaç yılda kaç roman yazmalı?

Aziz Nesin 150 kitapta ama hemen bütün türlerde eser vermiş. Roman sayııs 40’tır herhalde. Mithat Cemal Kuntay ise, ‘3 İstanbul’ ile tek romanda kalmış ömrü boyunca. Elif Şafak 25 yılda 10-15 kitapta, Orhan Pamuk 40 küsur yılda, 20 kitapta kalmış durumda. İkisi de yavaş yavaş Marquez’in yazamamazlık olarak saptadığı duruma doğru ilerliyor. Oysa, ölmüş modern klasik yazarlarımız en az 50 yıl daha aynı tempoda satmayı sürdürecek.

(25 Haziran 2020)


Hiç yorum yok: