Anti-feminist sayılmayı göze alarak, kendisini bir kadın olarak epeyice
bilgi ve zeka eksikli bulduğumu belirtirim (aynı zamanda, AFL eğitimim
nedeniyle milyonda bir zekalık epey kadın tanımış olduğumu da). Yine de kendisi
son zamanda, Red Kit’teki gibi, kafasına taş düşünce birden kafası işlemeye
başlayan Rin Tin Tin gibi olmuş. E tabi, yakında olağan yaşamına, orta burjuva kısırdöngülerine geri
döner nasılsa.
Olsun biz güzelleyelim kendisini:
“Türkiye'de yazı yazmak fikir üretmek değil çoğu zaman. Yaptığımız şey
tavır almak. Ha baba de baba tavır alıyoruz. Ben kendimi 100 forvetin aynı anda
penaltı vurduğu bir kaleci gibi hissediyordum son zamanlarda. Tavır alınacak o
kadar çok şey oluyor ki memlekette, sırf tavır oluyorsun bir yerden sonra. Bu
da entelektüel, hatta bazen de psikolojik bir bönlük getiriyor. Ben kendimden sıkılmıştım biraz.”
İyi de güzel ablam, tavır aldın da ne oldu? Almasaydın ne olmuş olacaktı
farklı olarak?
Rin Tin Tin anında özüne dönüveriyor, bir sonraki paragrafta:
“Ama itiraf edeyim, uzakta olmamın başka bir nedeni de var. Ortadan
kaybolduğum zamanda yaptığım bir yolculuğun romanını yazıyorum şimdi.”
Bunu, Perihan Mağden de yaptı, Aslı Eroğlu da yaptı, Mine Kırıkkanat (namı
diğer Saulnier) de yaptı. Ülkemizde adı fazla bilinmeyen, şu sıralar Norveç’te
mukim, RC-BÜ kökenli Nefise Özkal da yaptı.
Bunların ana versiyonu şu:
Baba parasıyla ülkeler gezerler, kafadan 1 milyon dolar ezerler. Sonra
yurtdışında kimse onları iplemediği için, kürkçü dükkanına döner, Roma’da
ikinci olmaktansa, Hakkari’de birinci olurlar.
Dönelim konumuza:
“Uzaktayken, yanında durduğum, hakkında yazı yazdığım insanları öksüz
bırakmışım gibi hissettim bazen. Ben seçmedim bu durumu ama yine de vicdan
azabı bana düştü. Tüm kalbimle söylüyorum, çok umurumda değil ‘sahnede’
olmamak, ama yerimize yazar diye gelen ibişlerin iktidarı sahiplenirken
söyledikleri yalanları görünce, resmen halk düşmanlığı yaptıklarına tanık
olunca, tıpkı yazı yazmayan insanlar gibi küfür etmiyor değilim.”
Horoz ölür gözü çöplükte kalır, yenilen pehlivan güreşe doymaz.
“Gaz, hiçbir insanın yedikten sonra tadını unutamayacağı bir rezillik.”
Valla, ben de yedim ama yalnızca hayat bilgisi ünitelerinden biriydi benim
için yalnızca. Çevik kuvvetin copunu göze alıp, astımlı bir göstericiyi de
limonladım. Sonra da, kurulu tuzağa düştükleri çin onu eleştirdim. Kendilerine
önceden söylemem gerektiğini söyleyince de çok güldüm. Bu da hayat bilgisi
ünitesi.
Temelkuran ve beğenenleri: Körlerle sağırlar birbirini ağırlar: Böyle
polise böyle gösterici. böyle t24’e böyle Temelkuran, böyle ülkeye böyle köşe
yazarı. İlah...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder