Pazar, Ağustos 05, 2018

Soyutlama ve Somutlama


Bu ikisi, birbirinin karşıtı olarak tanımlı.
Soyutlama ileri bir düşünce biçimi. Dolayısıyla somutlama, bir düşünmeme, düşünememe, düşünmekten kaçınma eylemi olmakta.
Soyutlama şöyle bir şey:
Elmaları teker teker tutmak veya parmaklarını saymak yerine, rakamları icat edip sayıları kurgulamak ve onun üzerinden de aritmetiği kurmak. Sonra, 4 işlemde ‘1 + 2 = 3’ yerine, ‘a + b = c’ tanımını yapmak. Sonra, fonksiyon tanımlamak: x y kare gibi. Sonra, bunun türevini veya tümlevini almak.
Bunlar, soyutlama dereceeri ve düzlemleri.
Somutlama ise, bunları tersine çevirme, herşeyin somut Dünya’da bir karşılığını arama biçiminde zuhur ediyor.
Oysa, gerçek Dünya’da da görünenle olan aynı şey değil:
Deniz bakıp da dalganın bize geldiğini gördümüzde, su yatay deviniyor gibi görünür ama aslında dikey veya döngüsel devinir ama biz onu yatay görürüz.
Almanca’dan İngilizce’ye geçmiş olan ‘reification’ sözcüğü, hem ‘somutlama’ demek, hem de ‘şeyselleşme’.
Şey, nesne ve somut da, semantik olarak aynı kategoride.
Dilden bir örnek verelim:
Cins ad tanımı, hem somut adlar için geçerlidir, hem de soyut adlar için. O nedenle de, ‘Almanca’da’ diye yazılır, ‘Almancada’ diye değil. Ancak yazarlar bile, bunu Latin Alfabesi’nin kullanıldığı son 90 yılda hala öğrenemedi.
Tarih sayılan şey, yazıyla başlar ve yazı da bir soyutlamadır, somutlama değil.
(4 Ağustos 2018)



Hiç yorum yok: