Haber
şu:
“…
UNESCO verilerine göre Türkiye, kitap okuma oranında dünyada 86'ncı sırada,
yoksul Afrika ülkeleriyle aynı kategoride. TÜİK’e göre ise Türkiye'de kitap,
ihtiyaç listesinin 235'inci sırasında yer alıyor. Dünyada kitap için kişi
başına harcanan para ortalama 1,3 dolarken, Türkiye’de çeyrek dolar.”
Bu
sayılar 2016 için geçerli ve Dünya’da 200’e yakın ülke var.
Dolar 4
lirayken, Türkiye’de yıllık 4 bin dolar kişisel harcama varken böyleymiş yani.
Dünya
2018 için de, kişi başına harcanan ortalama para pek pek 4 bin 500 dolar. Kitap
harcaması sayılarının değiştiğini sanmıyorum.
Kitap
fiyatı, G-7’de ortalama 10 dolarken, Türkiye’de 4 dolardı o zaman. Yani, G-7
vatandaşları için, Dünya ortalamasının 7 katını alsak bile, yılda kişi başına 1 kitap düşmüyor. Ayrıca, tüm G-7 ülkelerindeki
kütüphanelerde de, bedava okunan kitapların yıllık ortalama okunma sayısı 1
(eski bir kuraldı: Bir dergi, ABD’de bir kütüphaneye üst fiyatının 6 katına
satılırmış, yani onu 6 kişinin okuması beklenirmiş aa o bile olmuyormuş yani).
‘Psychology
Today’ dergisinin bir 1979 nüshasında da, gençler için odalarındaki kişisel
eşyalardaki önem sırası 19 idi. Yani, G-7 vatandaşları da feci durumda.
Yazının
en az 5 bininci yılındayız. En az 70 yıldır tüm Dünya’da zorunlu eğitimle
okuryazarlık mevcut.
Duruma
bak.
“Türkiye'de
düzenli kitap okuyanların oranı, neredeyse binde bir.”
Bu
bilgiyi, 32 yıllık seyyar sahhaflık gözlemlerimle onaylayabilirim. Sorun, bu
okurların ne akademisyen, ne de koleksiyoner olması. Yani, üniversiteli gençler
kitap okuyorlar, onların da parası yetmiyor. Parası yetenler ise, ya
akademisyenler gibi kitap almadan okumuyorlar, ya da koleksiyonerler gibi kitap
alıp okumuyorlar.
Bu
durum, daha önceki durumlardan daha feci bence.
Dahası:
Kitap
okuyan gençlerin % 95’i öykü, roman, şiir okuyorlar. Bilgi Çağı’nda bunlar, bir
insana hiçbir şey katmazlar.
Artı:
Modern-klasikler
de, klasik-klasikler de öyle artık…
Kitap
okuyan da boşuna okuyor yani. Mezun olunca, okuduklarını unutuyor yani. Hiç
kitap okumamış gibi oluyor yani.
Şöyle
bir anekdot:
Kitap
okuyanlar içinde, benim kadar kitap okumaya yakın tek bir kişi vardı: O benden
7 bin 500 kitap gerideydi, diğerleriyse ondan 3 bin 500 kitap gerideydi.
Bugüne
kadar şu soruya da yanıt alamadım:
50
yaşındaki 1 üniversite mezunu en az kaç kitap okumuş olmalıdır?
Benim
yanıtım 10 bin.
Peki,
Dünya’da okunacak 10 bin kitap yazılmış mı?
Hayır.
Yani,
okunması gerekmeyen veya okunmaması gereken çok kitap da okudum.
Okunmayı
hak eden hepi topu 1.000 kitap var veya o listeyi okuyunca yeter, diye
düşünüyorum.
Ondan
sonra da, okuyacak kitap bulamayınca, okuduğum kitapları bir daha okuyorum,
belki 50 kez daha.
Ek bilgiler:
Dünya’da
okuryazarlığın yaygınlaştığı 20. Yüzyıl’da toplamda pek pek 15 milyon çeşit
(ama tüm dillerde ayrı sayılarak çeşit) kitap basılmıştır herhalde. Bu, 100
alfabeli dilden 200 alfabeli dile, 1940-1990 arasındaki 50 yıllık tırmanış
esnasında oluşmuş bir birikim. 2000’den sonra anlamlı okumanın ivmeli düşüşte
olduğu gözlemindeyim. AB ülkelerinde bile, üniversite öğrencilerinde bile,
etkin okuryazarlık da hızla düşüyor. İnternet de, bunun üstüne tüyerek, bunu
daha da arttırdı.
(18 Ağustos 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder