Atıl
Ant’ın yaptıklarını gördük, Cengiz Çandar’ın yaptıklarını gördük, Doğu
Perinçek’in yaptıklarını gördük. Bu 3’ünün birlikte bir fotoğrafı var, 50 yıl
öncesine ait. Bunlar, silahsız silahsız sisteme entegre olmuşlar. Ancak, neden
oldukları sonuçlar, silahlı olanlarınkinden pekala daha ağır olabilir.
Filistin’e
gidenlerin anlattığı Deniz Gezmiş, rezalet bir insan. Ama 68’liler hala onu
idol yapıyor, bu yıl da 50. yıllarını kutlayacaklar yüzsüzce… Çetin Altan’ın
dediği gibi, bilek kalınlığında ve 3 bukleli Bukowski mıçmığı…
Bu da,
başka bir kahraman:
“Diplomatik
kaynaklardan alınan bilgiye göre, Soçi Kongresi'ni Türkiye adına izleyen resmi
heyet, THKP-C Acilciler lideri ve 2013 yılında Hatay Reyhanlı'da 52 kişinin
ölümüne yol açan terör saldırısı sanığı Mihraç Ural'ın katılımcılar arasında
görülmesi üzerine, etkinliği organize eden Rusya Federasyonu Dışişleri ve
Savunma Bakanlıkları nezdinde girişimde bulundu.”
Bu
konunun en genel açılımı, ‘Devlet, ÇÜŞ, Mafya, Gerilla’ metnimizde mevcut,
isteyen okur.
Taşeron
mafya var, taşeron gerilla var, taşeron (vassal) devlet var, taşeron mütayit
var. Var da, var var.
Filistin’e
gidenlerin 1975 sonrası kuşaklarının kitabı daha henüz çıkmadı ama eli
kulağındadır.
Bu
taşeron kardeşin öyküsünü de orada okuruz artık.
Çünkü,
TC silahlı solcularının taşeron eğitimi de, Filistin / Suriye / Bekaa eliyle
yapılagelmiş.
Eh, deli
deliden, imam ölüden, taşeron teşarondan hoşlanırmış.
Bu ulu
FKÖ de, bir zamanlar solcu sayılırdı ama tam da o anlarda İsrail ile işbirliği
yapıp, ABD’den on milyonlarca dolar haraç alıp, üstüne bir de bizimkilere
eğitim, silah, para veriyordu: 3.-N. Dünya usülü devrim ihracı ve sürekli
devrim ancak bu kadar oluyor amcası... Kör tuttuğunu şaapar amcası…
Boşuna japon kale orji demiyoruz yani…
Dipnot:
Böylelikle,
PKK’nin Hatay’da nasıl oluyor var oluyor olduğunu da açımlamış oluyoruz.
Sağolsun köstebekler.
Aynı
şey, Karadeniz’de de eski Dev-Yol’cular / Dev-Sol’cular aracılığıyla oluyor.
Onlar da taşeron yani. Böylelikle PKK, Karadeniz’de de avdet eyliyor.
Neymiş
efenim?
3. Dünya
halklarının özgürlük mücadelesi…
Biz buna
lümpenlerin istilası diyoruz.
Gecekondular da öyleydi, bu da öyle… Hegemonların talan / yağma mantığıyla /
zihniyetiyle aynı işliyor… Lümpen burjuvazi de tanımlı, 1975 Portekizce olarak.
Barbarlar
ve uygarlar, efendiler ve köleler, tarihi sırayla şaapıyor…
En
alttakiler hep eziliyorlar ama daha aşağı inmiyorlar, çünkü inemiyorlar, açlık
sınırında kalıyorlar diyelim…
Bunlar
lümpen, çünkü şu ya da bu yoldan sınıf atlama peşindeler. Başarı oranları da, %
10-20…
Basit
örnek:
1970-1975
gibi Filistin’e 100 kişi gitti diyelim, 20’si – 25’i ölmüş. 30’u – 40’u davayı
terketmiş, 3’ü – 5’i aşırı pişman yaptıklarından. Hayatta kalanların çoğu,
gönülce davada ama kalanların da, gidenlerin de, işbirliçilerin de içinde sınıf
atlayanlar mevcut. Birkaç kişi ise böyle hala alanda. Yani öykü, ancak 100
kişilik okunursa, ağaca bakarken orman gözden kaçırılmazsa, anlamlı olmakta.
Bizim algıladığımız ve anlattığımız öykü de bu olmakta. Terör ve dolayısıyla
solculuk, bir iş alanı olmuş çoktan: Savaş gibi ki zaten terör de hesapça
karşı-savaş olmakta.
(31 Ocak 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder