Cuma, Şubat 02, 2018

Savaş bir halk sağlığı sorunudur mu?

Bu, içeriye alınan TTB yönetim kurulu üyelerinin açıklamasının başlığı imiş.
Kendimi bilim bileli, hasta haklarımı savunmaya çabalayan bir kronik-profesyonel hastayım. Türkiye’nin en nitelikli doktorlarıyla muhatabım. Kendi hastalıklarımdaki durumlarda, onların tavırlarına bakınca, onlara 5/10 veremedim hiç.
Çünkü; deontolojiyi hiç bilmiyorlar: Hipokrat yemini ile Türk doktor yemini arasındaki farkı bilmeyen çok doktor tanıdım örneğin, olmadığını önesüren de çok gördüm ama var.
Yani bizim sevgili doktorlarımız epeyi şeyden bihaberler.
Bu konu da böyle olmuş:
Savaş; bir halk sağlığı sorunu değil, bir salgınbilim sorunudur.
Halk sağlığı, daha çok koruyucu hekimliktir, disiplinlerarasıdır, belediye hizmetleri teknikleri gibi mühendislik konularına da girmek zorundadır, çünkü sağlıklı bir kanalizasyon sisteminin inşası, aynı zamanda teknik bir sorundur. Salgınbilim ise, başlamamış, başlamış ve süren, bitmiş tüm salgınların bilimini çalışır ve giderek tıptan çok, istatistik üzerinden, matematiğe kaymıştır.
Bizi burada ilgilendiren ise şu:
Hani, ince kaportalı Murat’ların, cam elyafı kaportalı Anadol’ların trafiğe yeni yeni girdiği, 1970’li yılların başı var ya. Hah, işte daha o yıllarda, yani trafik canavarının mahşerin 4 atlısından biri olmaya ancak aday adayı olduğu zamanlarda bile, trafik kazaları, hem de bir doktor tarafından epidemiyoloji elkitabının içindeki bir konu olarak ele alınmış ve orada denilenlerin hepsi de, sonraki yıllarda birebir gerçekleşmiş, 300 kişi mezara yallah ve bizde kaza hala kaza sayılır ama trafik polislerine ve salgınbilimcilere göre istatistiktir, çünkü her yıl hangi tehlikeli virajda kaç kişi öleceğini baştan bilirler.
Bizim bakış açımızdan, savaş da tam öyledir, çünkü savaş dediğin binyıllardır var. Başlama, sürme, bitme matematik modelleri fazlasıyla belirgin bir alan. Sun Tzu7dan beridir savaş kuramı var.
Yani, savaş için koruyucu hekimlik yoktur, salgın olmuş bir savaşta yapılabilecekler sözkonusudur ve bu da, disiplinlerarası bir konudur, çünkü sivillerin tahliyesi lojistiğe, şiddetten muaf tutulmaları hukuğa girer, silah yaralarının tedavisinin bir bölümü plastik cerrahiye girer, vd.
Aranot: Bundan belki 20 yıl önce, bir engelli federasyonu başkanı (ki o zaman adı sakatlar federasyonu idi), bu ülkede 300 bin kişinin topuk uçuranlarla yaralandığını açıklamıştı da, ceza almıştı. Oysa o açıklama kaale alınsaydı, salgın duracak ve en az 50 bin kişi daha topuksuz kalmayacaktı.
Şu anda savaşın buraya geleceği, daha 2015 Temmuz’da belliydi, yani epeyi önce. Bunu da birebir ve adım adım yazdım, yayınladım, gelecekbilim-blogspot’ta var.
Asıl önemlisi ise, bölgedeki savaş, BOP / GOP üzerinden zaten 2011’den beridir var, TC ise, G-7 / AB / ABD / NATO tarafından taşeronluk için zaten projeye dahil edilmişti ama Erdoğan-AKP mızıkçılık edip, rol çaldı: Şu andaki momentimiz o yani, Afrin momenti yani.
Dolayısıyla, olaya salgınbilim üzerinden bakılırsa, önce kimlerin kurtarılacağı ve önce kimlerin ölüme terkedileceği gibi bir yaklaşım gerekir ama en azından bizim alaturka doktorlar, Dr. House ol(a)madıkları için, bazı hastaları müdahalesiz ölüme terketme yerine, müdahale edip, iyileştirip, yine de öte yana postalama işini yaptılar, yapıyorlar, yapacaklar ve öğrenip de, durumlarını değiştirmeye hiç niyetleri yok. Bu savım, içerideki en ez 1 TTB mensubu için birebir yazılmıştır.
Dolayısıyla, Erdoğan’ın / AKP’nin yapacağı, onları içeri atmak yerine, köşede tek ayak üzerinde durma cezası vermek olsa gerekti. Çünkü, tıbbın en temel kavramlarını bilmiyorlar, ya hiç öğrenmemişler, ya da öğrenip unutmuşlar.
Bizde ise, TTB kolay kolay bir doktoru cezalandırmaz. Oysa, kendi doktorlarımın listesini tutmuş biri olarak rahatça söyleyebilirim ki yalnızca bana yaptıkları nedeniyle, birkaçı meslekten geçici, birkaçı da meslekten kalıcı olarak men edilmeliydi. Yıl 2018’de bile hiçbir doktor uzun vadeli ilaç olumsuz etkileriyle ilgilenmiyor, bendeki örnek olarak antibiyotik ve kortizon olarak. İngiltere’de onyıllardır, kortizon almışlara, tıpkı şeker hastaları gibi, bilezik takılıyor. Oysa sorduğum hiçbir eczacı, kortizonun uzun dönemli yan etkilerini, özellikle yüksek doz ertesi yoksunluk tepkilerini hiç bilmiyor, kendilerine söylediğimde de bunu reddettiler. Ama ben kendi kendime kortizon alınca (çünkü ürtikerimi de kronik yaptı doktorlar sağolsunlar), işine karışılmış evhanımı gibi, hoşnutsuzluk tepkisi veriyorlar. Ben de şöyle diyorum: la oğlum, sen verince iyi de, ben alınca neden kötü?
Şimdi, rahatça söyleyebilirim ki en az 50 doktor arkadaşım var. Ve bunlardan 1’i, o ilk içeri alınanlardan biri ve kendisinin uzman olduğu alandaki bilgisine hiç güvenmem. Ve rahatça söyleyebilirim ki bu metni yayınladığımda herkes beni içerideki birini incitmekle, mesleğe saygısızlıkla veya hatta hakaretle, tıbba (yani profesyonel bir işe) karışmakla veya cahillikle suçlayacak.
Ancak, bekara karı boşamak kolay, doktora hasta gömmek kolay gelir. Çünkü hiçbiri, ölüm tehlikesi atlatmamıştır ve ölüm tehlikesi atlatanlar, farklı davranırlar.
Bundan sonrası, Türkiye’de dövülen veya öldürülen doktorlar. O daha duyarlı bir konu. Sonra yazmak üzere, onu pas geçiyorum.
Nokta. Es.

(2 Şubat 2018)

Hiç yorum yok: