Bu,
içeriye alınan TTB yönetim kurulu üyelerinin açıklamasının başlığı imiş.
Kendimi
bilim bileli, hasta haklarımı savunmaya çabalayan bir kronik-profesyonel
hastayım. Türkiye’nin en nitelikli doktorlarıyla muhatabım. Kendi
hastalıklarımdaki durumlarda, onların tavırlarına bakınca, onlara 5/10
veremedim hiç.
Çünkü;
deontolojiyi hiç bilmiyorlar: Hipokrat yemini ile Türk doktor yemini arasındaki
farkı bilmeyen çok doktor tanıdım örneğin, olmadığını önesüren de çok gördüm
ama var.
Yani
bizim sevgili doktorlarımız epeyi şeyden bihaberler.
Bu konu
da böyle olmuş:
Savaş;
bir halk sağlığı sorunu değil, bir salgınbilim sorunudur.
Halk
sağlığı, daha çok koruyucu hekimliktir, disiplinlerarasıdır, belediye
hizmetleri teknikleri gibi mühendislik konularına da girmek zorundadır, çünkü
sağlıklı bir kanalizasyon sisteminin inşası, aynı zamanda teknik bir sorundur.
Salgınbilim ise, başlamamış, başlamış ve süren, bitmiş tüm salgınların bilimini
çalışır ve giderek tıptan çok, istatistik üzerinden, matematiğe kaymıştır.
Bizi
burada ilgilendiren ise şu:
Hani,
ince kaportalı Murat’ların, cam elyafı kaportalı Anadol’ların trafiğe yeni yeni
girdiği, 1970’li yılların başı var ya. Hah, işte daha o yıllarda, yani trafik
canavarının mahşerin 4 atlısından biri olmaya ancak aday adayı olduğu
zamanlarda bile, trafik kazaları, hem de bir doktor tarafından epidemiyoloji
elkitabının içindeki bir konu olarak ele alınmış ve orada denilenlerin hepsi de,
sonraki yıllarda birebir gerçekleşmiş, 300 kişi mezara yallah ve bizde kaza hala
kaza sayılır ama trafik polislerine ve salgınbilimcilere göre istatistiktir,
çünkü her yıl hangi tehlikeli virajda kaç kişi öleceğini baştan bilirler.
Bizim
bakış açımızdan, savaş da tam öyledir, çünkü savaş dediğin binyıllardır var.
Başlama, sürme, bitme matematik modelleri fazlasıyla belirgin bir alan. Sun
Tzu7dan beridir savaş kuramı var.
Yani,
savaş için koruyucu hekimlik yoktur, salgın olmuş bir savaşta yapılabilecekler
sözkonusudur ve bu da, disiplinlerarası bir konudur, çünkü sivillerin tahliyesi
lojistiğe, şiddetten muaf tutulmaları hukuğa girer, silah yaralarının
tedavisinin bir bölümü plastik cerrahiye girer, vd.
Aranot:
Bundan belki 20 yıl önce, bir engelli federasyonu başkanı (ki o zaman adı
sakatlar federasyonu idi), bu ülkede 300 bin kişinin topuk uçuranlarla
yaralandığını açıklamıştı da, ceza almıştı. Oysa o açıklama kaale alınsaydı,
salgın duracak ve en az 50 bin kişi daha topuksuz kalmayacaktı.
Şu anda
savaşın buraya geleceği, daha 2015 Temmuz’da belliydi, yani epeyi önce. Bunu da
birebir ve adım adım yazdım, yayınladım, gelecekbilim-blogspot’ta var.
Asıl önemlisi
ise, bölgedeki savaş, BOP / GOP üzerinden zaten 2011’den beridir var, TC ise, G-7
/ AB / ABD / NATO tarafından taşeronluk için zaten projeye dahil edilmişti ama
Erdoğan-AKP mızıkçılık edip, rol çaldı: Şu andaki momentimiz o yani, Afrin
momenti yani.
Dolayısıyla,
olaya salgınbilim üzerinden bakılırsa, önce kimlerin kurtarılacağı ve önce
kimlerin ölüme terkedileceği gibi bir yaklaşım gerekir ama en azından bizim
alaturka doktorlar, Dr. House ol(a)madıkları için, bazı hastaları müdahalesiz
ölüme terketme yerine, müdahale edip, iyileştirip, yine de öte yana postalama
işini yaptılar, yapıyorlar, yapacaklar ve öğrenip de, durumlarını değiştirmeye
hiç niyetleri yok. Bu savım, içerideki en ez 1 TTB mensubu için birebir
yazılmıştır.
Dolayısıyla,
Erdoğan’ın / AKP’nin yapacağı, onları içeri atmak yerine, köşede tek ayak üzerinde durma cezası vermek olsa gerekti. Çünkü,
tıbbın en temel kavramlarını bilmiyorlar, ya hiç öğrenmemişler, ya da öğrenip
unutmuşlar.
Bizde
ise, TTB kolay kolay bir doktoru cezalandırmaz. Oysa, kendi doktorlarımın
listesini tutmuş biri olarak rahatça söyleyebilirim ki yalnızca bana yaptıkları
nedeniyle, birkaçı meslekten geçici, birkaçı da meslekten kalıcı olarak men
edilmeliydi. Yıl 2018’de bile hiçbir doktor uzun vadeli ilaç olumsuz
etkileriyle ilgilenmiyor, bendeki örnek olarak antibiyotik ve kortizon olarak.
İngiltere’de onyıllardır, kortizon almışlara, tıpkı şeker hastaları gibi,
bilezik takılıyor. Oysa sorduğum hiçbir eczacı, kortizonun uzun dönemli yan
etkilerini, özellikle yüksek doz ertesi yoksunluk tepkilerini hiç bilmiyor, kendilerine
söylediğimde de bunu reddettiler. Ama ben kendi kendime kortizon alınca (çünkü
ürtikerimi de kronik yaptı doktorlar sağolsunlar), işine karışılmış evhanımı
gibi, hoşnutsuzluk tepkisi veriyorlar. Ben de şöyle diyorum: la oğlum, sen
verince iyi de, ben alınca neden kötü?
Şimdi,
rahatça söyleyebilirim ki en az 50 doktor arkadaşım var. Ve bunlardan 1’i, o
ilk içeri alınanlardan biri ve kendisinin uzman olduğu alandaki bilgisine hiç
güvenmem. Ve rahatça söyleyebilirim ki bu metni yayınladığımda herkes beni içerideki
birini incitmekle, mesleğe saygısızlıkla veya hatta hakaretle, tıbba (yani
profesyonel bir işe) karışmakla veya cahillikle suçlayacak.
Ancak,
bekara karı boşamak kolay, doktora hasta gömmek kolay gelir. Çünkü hiçbiri,
ölüm tehlikesi atlatmamıştır ve ölüm tehlikesi atlatanlar, farklı davranırlar.
Bundan
sonrası, Türkiye’de dövülen veya öldürülen doktorlar. O daha duyarlı bir konu.
Sonra yazmak üzere, onu pas geçiyorum.
Nokta.
Es.
(2 Şubat 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder