Pazar, Nisan 29, 2018

Kuru ve Soğuk


Bu 2 sözcük, bozkır iklimini en iyi simgeleyen 2 sözcüktür.
Bir duygudurumunu da imler aynı zamanda.
Ankaralı kadın yazarların duygudurumunu.
Bunu dilegetirmeye uygun diğer 2 sözcük de, ‘kahverengi sıkıntı’dır.
Adalet Ağaoğlu, ‘Ruh Üşümesi’ni yazmıştır, Tezer Özlü ‘Çocukluğun Soğuk Geceleri’ni…
Bozkır havası, çöl havasına yakın olduğundan dolayı, yağış bozkırda sel yaratmaya yatkındır.
İşte bunu mecazlarsak ve yağışı libido akışı sayarsak, Ankaralı kadın yazarların birincil özelliği, ruh çöllüğünü (kuraklığını, kıraçlığını) sevmeleridir.
Milyonlarca diğer sıradan kadın da böyledir aslında, libido frijididir. Yaşamaz, yaşamaktan zevk almaz, çevresindekilere de aldırmaz ama bunu bir yazar yapınca, kültürel öldürücülük (fatalizm) olur, oldu da zaten… Bizim kayıtlamaya çabaladığımız durum da budur.
Tuhaf olan durum, aynı kadın yazarların annelik sıcaklığını ve ıslaklığını fazlasıyla içermeleri ama bir süre annelik durumlarının da, Sevgi Soysal’da olduğu üzere, kuru ve soğuk olduğu, hatta kendi doğurduğu oğlunu 40 yıllığına tımarhaneye göndermeye kadar vardığı durumudur.
Ek-şerh: Tüm alaturka kadınlar, okumuşları ve yazarları dahil, kendi doğurdukları çocuklarını öldürmek dahil, onların üzerlerinde tüm yaşam-ölüm haklarına sahip oldukları gibi bir alaturka yanılsama içindeler.
Bu durumda onların yazarlıkları da, doğrudan kuru ve soğuk bir dekadans olmakta. Bu Nordik soğuk dişillikten farklı ama: O dişiler kılıç kullanmayı da biliyorlar ve uyguluyorlar ama bizim dişiler olsa olsa, Hürrem Sultan’cılık oynuyorlar.
Diğer bir deyişle hiçbir; ne insanlığını, ne biyografisini, ne dişilliğini, ne de yazarlığını tümüyle üstlenmiyor. Tüm yükümlülükleri ve tüm sorumlulukları ile yani…
O yüzden, bizim Ankaralı kuru ve soğuk kadın yazarlar, gibi-yapıyor’lar edebiyatta.
(15 Nisan 2018)

Hiç yorum yok: