01.12.19
Kış
İstanbul’da
kış var.
Tam kış.
Çok
bulutlu gökyüzü.
Teşhisini
bir türlü tam koyamadığım bir göz rahatsızlığım nedeniyle, bu tür havalarda
görme ve odaklanma yetim azalıyor.
Bu da,
zaten çok olan içedönüklüğümü iyice katatonikleştiriyor.
Soğuk
ciğerlerimi acıtıyor.
Kapalı
yerlerde yasağa karşın içilen sigaraların dumanları da.
Kış
zulüm yani.
8.500’den
8.400 güne geri sayımdayım.
Yıllardır
bir şey yaşamıyorum.
‘Count
Zero’daki, ‘Dünya’nın en hızlı kentlerinde bile aslında hiçbirşey olup bitmiyor’
duygusundayım.
Türkiye’nin
en hızlı kenti İstanbul’un en hızlı semti Taksim’deyim.
Ve
hiçbirşey olmuyor.
Yeni bir
şey olmuyor yani.
Türkiye’nin
en müptezel ve en entellektüel insanlarını her gün birarada veya peşpeşe
görüyorum.
Ve yine
hiçbirşey olmuyor.
Tarih,
durmamışsa bile, vitesi boşa almış gibi.
Yaşlılık
öyle değil ama.
Eksilen
her gün, eksilen ufak tefek bedensel yetiler, yeni ağrılar demek.
Kitapçılar
çarşısında 32 yıldır, her yıl yeni bebekler doğuyor, bir bölümü büyüyüp çocuk
yaptı bile.
Yeni
doğanlar büyüyor, biz küçülüyoruz.
60
yaşındayım. 65, 70, 75 yaşında, ömrünün son günlerini heba eden insanları
izliyorum her gün.
Günlerini
heba etmemenin ne olduğunu bilmiyorum artık.
Ve ben
de günlerimi heba ediyorum.
Yazmak
hariç.
Ölüm
var, yazı var.
O kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder