Cumartesi, Haziran 27, 2020

1940-1980 Dönemi Türk Edebiyatında Birey Notları

1940’larda olsun, 1960’larda olsun, Türk edebiyatında toplumcu yan ağır bastı. Demir Özlü’nün ‘Bir Burjuvanın Gençlik Yılları’ romanı basıldığında, toplumcular tarafından aşağılanmıştı.

Oysa, sanıldığının tersine birey ve bireycilik, daha 1935’te, Sait Faik eliyle olsun, onun antitezi sayılan Sabahattin Ali eliyle olsun, Cumhuriyet edebiyatında mevcuttu.

Şerh: Orhan Veli’nin o dönem için bireyciliğin doruğu sayılmasına, muhalefet şerhi koyarız.

Yanısıra, toplumcu eküriden sayılan Rıfat Ilgaz’ın ‘Hababam Sınıfı’sı, (40’ların lise gençliğ 68’in üniversite gençliğine karşılık gelir) isyankar genç tanımı üzerinden, bireye damardan girer.

Yanısıra, Reşat Enis’te bile bağımsız federe bireyler mevcuttur.

Aslına bakılırsa, bu da bir gelenek:

Abdal, aşık, derviş gibi, tek kişilik yaşamlar süren tiplemeler hem yaşamda, hem de yazında gelenek olarak mevcut, Yusuf Atılgan gibi.

Ancak, bizde bir ‘Bozkır Kurdu’ çıkmamış, bunun geleneği de oluşmamış. Bir tek Nmet Arzık var: ‘Tek At, Tek Mızrak’ diyor ama bunu siyasi anlamda söylüyor ve yaşıyor.

Geri kalanında, toplumcu Türk yazarları ne yazık ki bireylikle toplumsallığı çelişki olarak yaşamış hep.

Alegori anlamında bu, Atay’ın, Soysal’ın, Özlü’nün erken ölümüne yol açmış.

Bir de, Adnan Veli gibi biri var. Olayların onu bireysel yalnızlığa savurduğu, Türk röportaj alanında rakipsiz bir yazar.

Vüsat O. Bener de birey ve bireyci sayılır ama bizcesi taşralılık bunu engeller.

Biz bunun, Doğu’nun toplumsallığı sürü olmaya daha yakın yaşamasında buluyoruz. Sürüden ayrılma korkusu, 100 yıldır, sağlısından sollusundan tüm TC aydınlarının kabusu; Türk yazarı için bağlanma, bildiğimiz kölelik.

Edebiyat mahfilleri var, topluca gidilen meyhaneler var ama ilkede sürekli tek başına içen kayıtlı bir solcu yok.

Bunu bir tek değişik edebiyat altkümelerinde serbestçe dolanan Muzaffer Buyrukçu yapabilmiş bir nebze. O da kendini tam nereye oturtacağını bilememiş.

Eğer, güncelerindeki edebiyat tezlerini ayrıca deneme-eleştiri biçiminde ayıklasaydı, şu anda bambaşka bir edebiyat tarihi yazmış konumunda olurdu.

Diğer yandan kuramsal edebiyat metni yazanlara baktığımızda, aşırı bir muhafazakarlık görüyoruz. Jules Verne’ler ta Osmanlı’dan beridir Türkçe’de varken, bilimkurguyu kaçış edebiyatı saymak densizlik. Kemaletin Tuğcu yazdığı her kahramanı bizzat tanıdığını söylerken ve o dönemin tarihi zaten benzeri örneklerle doluyken, onu da gerçeklerden kaçan melodram saymak densizlik. Örneğin, şundan kimse ders çıkarmamış: Niyazi Berkes Cumhuriyet’in başlangıç döneminde, ilkokul çocuğu intiharlarını araştırmak üzere bakanlıkça görevlendirir. Halikarnas Balıkçısı, 10-20 yıl boyunca evinden uzakta savaştığı için, evine yakın geçen trenden kaçan biri idama mahkum edildiğinde, bunu eleştirdiğinde yıl 1920’lerdir.

Tüm bu kırınım saçakları şunu imliyor:

Yoksayılan ve gözardı edilen bir bireyler öyküsü dizisi.

Bizce, Sait Faik’in ‘Sinağrit Baba’sı, bilmeden yapılmış olsa da, bireyin doruğuna bir övgüdür. Çünkü, bizimki gibi bir toplumda Sinağrit babalar hep yenilegeldi. 100 yıl sonra bile hala öyle.

(16 Haziran 2020)


Perşembe, Haziran 25, 2020

1940-1980 x 1980-2020 Türk Edebiyatı: Karşılaştır-Karşıtlaştır

Birinci kriter satmak olsun:

2010-2020 yılları arasında, en çok satan, yaşayan bir yazarın toplam satışı 300 bin: O da beklenebileceği gibi Elif Şafak.

Ancak, 1940-1980 döeminin ölmüş yazarlarından 10-20 kitap yazanların epeyisinin toplam yıllık satışı bundan daha çok.

Bu, bireyci Sait Faik için de böyle, toplumcu Sabahattin Ali için de.

Edebiyat tarihimizde 1 milyon satışı geçen 2 roman var:

Ahmet Altan’ın ‘İçimizdeki Yer’i (o zaman için çok düşük bir fiyattan piyasaya sürülmüş ve iki baskısı notere saydırılımştı) ve Turgut Özakman’ın ‘Çılgın Türkler’i. Şimdi ikisi de sıfır satıyor.

Buna karşılık ‘İnce Memed 1’, 1955-2005 arasındaki 50 yılda 1 milyon satmış ve hala satıyor. Hangisi yeğ?

Bunların birbiriyle çeliştiğini düşünenlerden değiliz. Bir okur, her iki kanalı da izleyebilir.

2000 sonrasıda değişen durum şuydu:

Yeni teknolojiler kitap basımını hem ucuzlattı, hem de kolaylaştırdı. Bir de yazarından üste para alıp kitap basan yayınevleri türedi.

Eskiden her 3 kişiden 5’i şairdi, şimdi her 3 kişiden 5’i romancı. 1 yılda 150 ilk romanın basıldığı yılları gördük.

Hemen hepsi silinip gidiyor ama en ciddi yayınevleri bile, abuk sabuk romanları hala basıyorlar. Can Yayınları’nın ilk 600 romanının 400’ü neredeyse 0 sattı.

Koşutu ve karşıtı olarak,Türkçe’de bilimkurgu külliyatı hala çok eksik. Hugo ve Nebula ödüllerini kazanan romanlar bile hala basılmamış durumda.

Yani, kültür ürünü tüketim metası olarak, kitap da pazarsal kurallara uyuyor:

Bir şey varsa, diğeri yoktur.

Son 20 yıldaki o roman furyasının ilk kitapları çoktan unutulup gitti.

Vurgu:

İyi olsun, kötü olsun, Türkiye’de basılan kitapların % 95’i ikinci basım yapmaz, romanların da öyle.

Dolayısıyla, hemen her alanda olduğu gibi, nicelik artışının nitelik düşüşünü yarattığı saptamasıyla bu alandaki sözümüzü bağlayalım.

İkinci konu Türkçe’nin kullanımı. Yeni kuşaklar 100 bin sözcüklük sözlüklerle yazdı. Eskilerse 10 bin. Sözcük azlığının bir dili fakir kıldığı savunulsa da, eski dönem romanlarının dili şimdikilerden daha zengin. Çünkü yeni yazarlar, sözlükteki 100 bin sözcüğün 5 binini bile bilmiyor, öğrenme gereği de duymuyor.

Onun yerine; fanzin, graffiti, Ot çizgisinde, eskinin deyimiyle süslü sözü tercih ediyorlar. İşin tuhafı, Belge gibi ciddi eleştirmenler bile, bunu olumlamış durumda.

Yani, yeni dönemde form herşey olurken, eskilerde içerik önemli kalmış. Eski dönemin bireyci yazarlarında, Sait Faik veya Ohan Veli’de bile bu böyle.

Hasan İzzettin Dinamo, 1940 gibi, Orhan Veli’yi Garip’in küçük burjuva sanatı ve süslü söz sayıyor ama ciğercinin kedisi hala ciğercinin kedisi. Sait Faik’in ise, kapı gibi mahkeme / adliye röportajları var. Keza, Adnan Veli’in mapusane ve batakhane edebiyatı yaratıları hala tek baına zirvede.

Bunun karşıtı ve koşutu olarak, hırsız yazar Mehmet Kartal ve eroinman yazar Kanat Güner var. İkisi de erken ölmüş. Yani, yeni dönemin gerçeklerini, romanlarına ve kitaplarına içerik yapan yazarlar da var. Bir Ekşi Sözlük yazarının Covid-19 deneyimlerini yazdığı metin, bizce Türk edebiyatında benzeri olmayan satırlar içeriyor ve onusunda bir ilk.

Keza, sms kadar kısa senaryo olabileceğine kani olanlardanı.

Bu biçim-içerik birlikteliği ve çelişkisi olayını, en belirgin Latife Tekin yaşamış. Gecekondu-içeriği edebiyatını başlatan o sayılır. Oysa Dinamo, daha 1946’da kendi gecekondusunu kendi yapıp, dağ başaında yaşamış:Musa’ın Gecekondusu. Sonra da anlatının yollarında kaybolmayı yeğlemiş.

Varoş edebiyatı ise, kendini romanla değil, alaturka rep şarkı söyleri ile dışavurdu.

5 milyonluk Suriyeli göçmen kümesinden şimdilik herhangi bir yazar çıkmış değil.

Lgbti edebiyatı Ali Kemal üzerinden, az da olsa var.

Gerisi, Batı için de moda olan, yeni bunalım edebiyatı ve yeni nihilizm. Bu yeni nihilizm, klasik nihilizmin dışında. Anarşizmle eşlenik sayıyor kendini. İçiboş kof anlatıar içeriyor.

Ama yine de yazıyor bu nihilistler, susmuyor.

Sonuçta, 30-40 milyonluk, 1975-2000 doğumlu, sosyal moloz, ezeli ve ebedi ergen tipler bunlar. Gövde kocaman ama beyin minnacık.

Ancak, kabaca 2010 itibarıyla bu çöküş bitti sayılır, çünkü neo-liberalizm bitti.

Salgın edebiyatı örneğiden hareketle diyebiliriz ki yeni konular gündeme geliyor ve bunları yazacak birileri çıkıyor. Okura ulaşıyor da. İnternet sağolsun.

Blog / liste / egrup / forum ise, 2005-2010 arasında, düzyüzo / deneme / eleştiri / muhalefet / makale yönlerinin karşıladı.

Bloğun içeriği tükenmedi ama modası geçti. İnternet gazetelerinin iki arada bir deredeliği de durumu böyleleştirdi, çünkü Türkiye’de gazeteler, roman tefrikası olsan, forum köşesi olsun, her zaman dışarıdan beslenmiştir.

Eski zamanlara göre değişen şu:

2020 momentinde bir yazar, artık daha yazmaya başlamadan önce, epeyi soruyu yanıtlamış olmak durumunda. Ne ve nasıl kadar, 3-5 yıllık perspektifleme de işin içine dahil. Biyografi, yaratı, yazarlık bilinci de dahil. Çünkü bir yazar dolanıma çok hızlı girip, bir anda yüz binlerce okunur duruma gelebiliyor. Önceden hazır olmak gerekli.

Bloglara da, forum köşelerine de baktığımızda, yazarların yazdıklarını yayınlatmada hiçbir sorun sorun yaşamayacakken, üretim tıkanıklığı yaşadığını, yayın sıklığından izleyebiliyoruz. Bir köşe yazarı haftada 3-5 metin yazarken, bir forum yazarı ayda bir bile yazı yazamıyor durumda.

Bunların yanına şöyle bir konu konabilir:

Bir romancı, kaç yılda kaç roman yazmalı?

Aziz Nesin 150 kitapta ama hemen bütün türlerde eser vermiş. Roman sayııs 40’tır herhalde. Mithat Cemal Kuntay ise, ‘3 İstanbul’ ile tek romanda kalmış ömrü boyunca. Elif Şafak 25 yılda 10-15 kitapta, Orhan Pamuk 40 küsur yılda, 20 kitapta kalmış durumda. İkisi de yavaş yavaş Marquez’in yazamamazlık olarak saptadığı duruma doğru ilerliyor. Oysa, ölmüş modern klasik yazarlarımız en az 50 yıl daha aynı tempoda satmayı sürdürecek.

(25 Haziran 2020)


Salı, Haziran 23, 2020

Bireycilik Deyince Ne Anlıyoruz?

Öncelikle bir tarih perspektifi anlıyoruz. Göreli, değişken, siyasal momentlere dayalı.

Sonralıkla, Doğulu olmayı anlıyoruz. 1838-2020 momentinde bir türlü gerçekleştiril€meyen ve sonunda vazgeçilen batılılaşma projesi olarak Tanzimat perspektifini anlıyorz. Tanzimat ve Cumhuriyet bireyleri bambaşka konular ama bunu daraltarak tanımlayacağız.

Dolayısıyla, öyle olduğu kendinden menkullukle varsayılan Batılı bireyden farklı bir şey algılıyoruz. Klişeler üzerinden bakarsak, kendimiz için bir bozkır kurdu bireyi anlamıyoruz genelde. Beşir Fuat ve Adnan Veli dahil. Oğuz Atay’ı anlıyoruz.

Aranağme: Atay, Kafka’nın ‘Babam Mektup’u üzerinden işleyen olarak bakıldığında, eksik bir birey doğululuğunu işaret eder. 1960-1970 arasında yaşadığı, sol-sağ arasındaki boşluktalık durumun bilinçsizliğinin bunu doğrudan yaratan bir etken olduğunu düşünüyoruz ki aynısı Tanpınar için de geçerli. Doğulu erkek çok kırılgan, Atay daha da kırılgan, kişisel kırgınlıklardan ideolojik sapmalar çıkarabilmiş

‘Beş Romancı Konuşuyor’ üzerinden gidilecek izlekte; Kemal Tahir x Orhan Kemal köy romanı, Oğuz Atay x Sevgi Soysal ödül çatışması, nesnel değil, öznel faylardan ilerlemiş. Tahir gördüğü kölülerden tiksiirken, Kemal gözükara ve gözü kapalı bir halkseverlik savunucusu. Başka koşularrdda çift olabilecek uygunluktaki Atay ve Soysal ödül yüzünden birbirine uzak düşmüş. Ki bu da doğululüğun küçük ufuklu çatışması demek, çünkü ödül kaynağı TDK ve o da bir devlet dairesi. Bizim yazarların çoğu da devlet memuru zaten. Birey devlet memuru olur mu konusu, Aziz Nesin mizahı alanına girer. Onu geçiyoruz.

Burada, Namık Kemal’in devlete karşı çalışırken devletten mutasarrıf maaşı alması veya sonradan jurnal yazması türü doğulu küçük insan konuları başlar, onu da geçiyoruz. Küçük insan birey, en azındna Batı kavramlarında olmaz.

Böyle budamalardan sonra, geriye bir şey kalıyor mu? Tek at, tek mızrak kalıyor. Arzık kalıyor, Adnan Veli kalıyor. Bu, pozisyonlar, gönüllü değil, zorunlu bırakılan bir durumu imliyor. Diğer bir deyişle gönüllü inziva, bir tek Yusuf Atılgan’da yaşanmış olabilir.

Dolayısıyla en kısasında, bireyliği bizde olmayan br şey olarak, yokluğunda tasarlıyoruz.

(19 Haziran 2020)


Perşembe, Haziran 11, 2020

Felaket Yönetimi: Feda Hamleleri

Felaket Yönetimi: Feda Hamleleri

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-52977950

3 milyon kişi sağ, 9 trilyon dolar kayıp. Terazi bu.

300 bin ölmüş olacak. Oran 1/10.

Salgında doktorlar, 11 Eylül'de itfaiyeciler, Çernobil'de askerler feda edildi.

Felaket yönetimi bu.

Ancak göze pek rasyonel gelmiyor.

Karşılaştır-karşıtlaştır:

İlk 200 astronotun 20'si öldü. Bu, tarihte bir rekor.

Pazar, Mayıs 17, 2020

2030 Dünya'sı

2030

10 global dev 2030'da çok farklı olacak. 3 Çin, 1 Hindistan beklerim. Belki bir İspanyolca site.

İkinci brict beşlisi yaratmaları daha olası.

Kazan kaldırmak / riot çok artacak. Anarşistler ve antifa maraza yaratacak.

İri dalgalı istikrarsız rüzgar. Bu da yoğrulma, ozmosis ve fermentasyon demek. Gotik veya rokoko tipi, yeniden aşırı yorum sanat akımları olacak.

Geçerlikte olan planda Türkiye parçalanıyor.

Frankfurt ekolünün dördüncü kuşağı benim. 30 Frankfurt, 60 Barthes, 90 Belge, 20 Ülkü. Benjamin 100 yıldır haklı çıktı. Adorno, Brecht, Lucacs değil.

Think like a King, fight like a viking. Valhalla logosu. Savaş zamanı. 50 ülke daha. Romalılar'ın yazıya geçirmediği Roma hukukunu yazıya geçiren, Roma'yı yıkmış barbarlar. Sol ve sağ yer değiştirdi. Şimdi uygar ve barbar yer değiştiriyor. Almanya Birleşik Devletleri, üst görevlerde devşirme alamancılar.

Pazartesi, Mayıs 11, 2020

Deli ve Ekstremofil

Deli ve Ekstremofil

Osmanlı'nın en ileri cephe askerlerinin adı deli'dir. Deli. Birilerinin o işi yapması gerekir. Birileri ekstremofildir. Ben de deli ve ekstremofilim.

Pazar, Mayıs 10, 2020

Şiir

Şiir

Ölümün bile dingildek ve iğreti

Dört rest birden yemek giderayak

Covid'in seni adam yerine koymaması

Doktorların elinde kobay olmak

Ve

Sıfır insan hakkın olması

Koca dünyayı ev hapsine tıktılar

Bense Godot niyetine ameliyat bekliyorum

Bir hapishane odasında kobaylığa mahkum

Bu oyunu oynamak istemiyorum ibne hakem

01.05.20

Eco, Oryantalizm, Oksidentalizm

Eco, Oryantalizm, Oksidentalizm

Eco sözü: Herkesi anlayan birini kimse anlamaz (Gülün Adı). 

Doğu ve batı için de böyle.

Gerçek Tanzimatçı, hem doğuyu anlar, hem batıyı. Ama gerçek tanzimatçıyı, ne doğu anlar, ne de batı. Oksidentalizm ve oryantalizm olmuştur bu anlayışsızlıklar.

Tanzimatçının batılı versiyonunu bilmiyorum. Belki Amin Maulauf.

Corona 2020

Corona 2020

Normalleşme: İngiltere Başbakanı Johnson’ın kısıtlamaların kaldırılmasıyla ilgili açıkladığı planda neler var? 
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-52612087?ocid=wsturkce.chat-apps.in-app-msg.whatsapp.trial.link1_.auin


Metinde R0 denilen şey, Verhulst katsayısı. Çığ etkisi dediğimiz şey, bu katsayının belli bir kritik değeri geçmesiyle oluşuyor. Ölenler ve karantina, bunu düşürüyor. Dolayısıyla bir salınım oluşuyor. Azalan genlikli sinüzodial eğri corona'da da var. Tehlike R'nin covid'deki yüksekliğinde. Gelecekte o eşik geçilecek. 400-450 milyon kişi ölecek. 10.-
15. Corona tipinde. Belki 2100 gibi. Gelecekbilim bu. 

Notlar:

Bunu yaratan 7,5 milyar nüfus.

Kara Veba zamanında Dünya nüfusu daha azdı. Dolayısıyla kriter nüfus yoğunluğu. Bunu yaratan da İpek Yolu ki o da Çin demek.

Akamenidler zamanında, Dünya nüfusunun % 45'i İran, yarı-doğu Anadolu, Afganistan gibi göreli küçük bir alanda toplanmış. O zamanın salgın tarihi tam bilinmiyor. 

New York - New Jersey 30 milyon nüfuslu. Durumları ortada.

Sıtma, kolera, covid zaman içinde en öldürücü hastalık olmuş. Bunlar da insanı en zayıf yerinden, bağırsak veya akciğer üzerinden vurmuş.

Levant Harman: Banali Elit Kılmak

Levant Harman: Banali Elit Kılmak

https://youtu.be/O1Clzxez-9w

İsrail ve Türkçe düet. Darbuka bomba.

Eleştiri metni için aradığım örnek buydu. Ortaya, 5, 5 karışık. 3 tektanrılı din, 100 halk, aynı müzik. İşte bu levant harman. Bir ucunda Amin Maulauf'a gidiyor. Biri Katolik, biri ortodoks papazı dede ayrımı.  Nerede çokluk, orada bokluk. Ama bu müzik, tam harman: Tütün harmanı gibi.

+

İşte, Piazzolla'nın yaptığı da bu: Banali elit kılmak. Bu, Benjamin'in ıskaladığı, Adorno'nun bakmaya tenezzül etmediği için, görmediği sanat momenti.

Kolonostom

Kolonostom

Ciddi ciddi

Göbeğinden sıçan adamım ben

Kolonostonum var

Bilenler bilmeyenlere anlatsın

Corona ve Dünya Sistemi

Corona ve Dünya Sistemi

Salgın ve Tarih

Covid ve Kara Veba

Corona ve Global Moment 2020

+

Dünya Sistemi

Siklus 2000-2200

Makro krizler 2000-2100

Ekonomi, askeriye, politika

Bilim, sanat, düşün

+

Corona ve Diğer Hepsi

+

Önceki Dünya Sistemi Metinleri (Yazım sırasına göre) 

+

Kitabın problematiği:

Bir salgın Dünya Sistemi'nde siklusları nasıl etkiler? 

10.05.20