Bir
haberimsi:
“Kahveyi
çekirdek olarak alıp kendileri kavurur, farklı demleme yöntemleriyle içime
hazır hale getirir. Bir diğer deyişle hazıra konmaz, kahvenin hammaddesiyle
kendileri uğraşıp misafirlerine sunarlar. Son zamanlarda sık duyduğumuz 3.
dalga kahvecilerin tanımı tam da bu.”
Reklam-haber
olduğu buradan belli:
O
insanlara gözü kapalı kahve çekirdeği yedirsek, hangisi olduğunu bilemezler. Bu
bir.
Kahveye
aroma katılmaz. Bu iki.
Tütüne
de aroma katılmaz. Bu iki buçuk.
Neyin ne
ve aslının ne olduğunu bilmeyen, 5. Dünyalı turist ve 40 yaş ergenleri için, bu
yapılabilir.
Ancak,
asıl kahve içicileri onlar değil.
Bugün
Beyoğlu’ndan gerçek espresso bile yoktur. Kimse tadını bilmez çünkü. Satılanlar
da çakmadır.
Kahveyi
bilmek için, onu önce çiğ olarak göreceksin ve tadacaksın. Sonra elinle
kavuracaksın. Sonra el değirmeninde çekeceksin. Kokusunu ve tadını ezbere
öğreneceksin.
Sevdiğim
bir örnek var.
Kahveci
Mehmet filtre kahve yapmış, aynen Türk kahvesi.
Kolombiya
alıyorsun, Brezilya alıyorsun, aynı.
Balık
baştan kokuyor yani.
Bugün Beyoğlu’nda
mırra da yok. Kebap çok ama. Adana-Urfa farkını da bilen yok yani. Çok çok acı
süs biberi turşusunun Kürt işi değil, Tatar işi olduğunu da bilen yok yani.
Yani,
alaturka mafiş, alafranga mafiş: Küllüm mafiş.
Para
alıp haber yazmak kolay yani.
Dezenformasyon
yapmamak zor yani.
Dipnot:
Burada
üzücü olan şey, has (‘otantik’ denmiyor, dikkat) yaşama keyifleri ile çakma
şeyleri birbirine karıştırmak, elifle merteği karıştırmak ne sözcük, ne
olduklarını bilmemenin sözkonusu olması.
Ve bu
durum, ‘shrap’ markasının, ‘sharp’ markasının orijinali sanılmasıyla hem
ilintisi yok, hem de daha beteri.
(3 Nisan 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder