Pazar, Mayıs 01, 2016

Serpil Gence ve Yusuf Atılgan

Atılgan, siyasi nedenle işkence görür ve hapis yatar. Sonra, Manisa’ya yerleşir ve gönüllü sürgüne çekilir, memleketi orasıdır.
Sonra, ‘Aylak Adam’ı yazar. Romanda A bir erkek olarak, bir kadın olan B ile bir türlü buluşamaz, bir tür tersine aşk romanıdır yani. Eğer karşılaşabilseydiler, ideal aşk / çift onlarınki olacaktı.
Roman yayınlanır ve çoksatar.
O sırada 17 yaşında olan, müzisyen Durul Gence7nin kızkardeşi Serpil Gence, romanı okuyunca, Talın’la ileştişime geçmek ister. Ona mektup yazar. 100’ün üzerinde böyle mektup alan Atılgan, bir tek ona yanıt verir.
İstanbul’da buluşurlar. Çift olurlar (ayrıntıları Gence analtmamış). 15-20 yıl sonra evlenirler. Çocukalrı olur.
Happy end.
Mi acaba?
Benzeri öyküyü Yaman Koray, Güney sahillerinde yaşlılığında yaşamıştır, çocuklarının annesiyle.
Bu hanımlar, Yaman Koray’ın eşi, Durul Gence’nin kızkardeşi, Yusuf Atılgan’ın kızkardeşi olmasalar, tarihte adları hiç anılmayacaktı. Eski Yunan filozoflarından birinin hanımı da, kocasına çok eziyet ettiği için tarihe geçti.
Birbirini hiç tanımamış, 1985-1990 arasında bunu yaşamış, erkeklerin ikisi de politik suçlardan içerideyken, müstakbel partnerlerinin onlara mektup yazıp, erkekler içeriden çıkınca, Kadıköy İskelesi’nde kırmızı karanfille buluşması öyküsü dinledim kendilerinden.
Bunlar bana Fassbinder’yen özellikle de, ‘Maria Braun’un Evliliği’ öykücükleri gibi geldi.
Diğer bir deyişle:
Yaşam, bu insanları zorlamasa, gayet vasat insanlar olarak kalacaklarken, yaşam onları olağanüstülüğe zolayınca, zihin malzemesi parçalanmasına uğrama.
İkinci çiftin ikisi de çocuk yapmadı. Atılgan ve Koray çocuk yaptı. Bu da, kuşak anlayışı farkı işte.
Birinci çift ikili hem çocuk yaptı, hem kitap yazdı; ikinci çift ikili ise, ne kitap yazdı, ne çocuk yaptı.

(20 Nisan 2016)

Hiç yorum yok: