Pazartesi, Ekim 02, 2017

Barzani’yle Erdoğan’ın Kazan-Kazan İlişkisi

Bundan sonra olsa olsa, ‘senin kazan kürtaj oldu’ ilişkisi olabilir.
Kürtperverlik ve TC-bölünmesi-severlik, pekala birer bireysel özgür seçim ve tercih olabilirdi. Ancak, sürekli düşüncelerini açımlayan metinler yazmak ve yayınlamak yerine, belli ve şimdiki / buradaki koşullarda bunlar, birileri onları aportlamış gibi konuya daldırıyor ve saldırıyor. Bir de, tezlerini savunacağız derken, ortalığı yıkıp viran ediyorlar. Bildiğimiz, belli iktidarlara kapılanan, kapıkulu hissiyatlı aydıncık-cık olup çıkmış çoktan bunlar.
Bakalım yazar ne demiş, tersten başladık:
“PKK’nın, başta Rojava deneyimi olmak üzere, pek çok aktör/süreç ve ilişkinin şekillendirdiği bir dönüşüm sürecinde olduğu görülüyor. Türkiye her ne kadar ülke içinde PKK ile mücadelesine amansız devam etse de, yeni durumda Suriye kuzeyi asıl cephe, Türkiye içi ise tali (ikincil) cephe görünümünde.”
TC içinde PKK’li kalmadı ki. TC bırakmadı ki. Yetmedi HDP’lileri de tasfiye etti TC. Bildiğimiz balyoz hareketi yani, 2,5 yıldır yani. Binlerce Kürt sivil ve asker ölü yani.
PKK’nin ve Barzani’nin Rojava deneyimi, bildiğiniz kaçmak ve ondan önce de ortalıkta hiç görünmemek oldu. İsteyen, o günkü metinlerimizin günü gününe konuyu nasıl izlediğine açıp baksın. 3-5 günde 3 bin sivil öldürüldü orada ve bu 2’si hiçbirşey yapmadı, alana girmek sıkmadı çünkü. Sonra, TC izin verdi de, ülke içinden geçip oraya girdiler.
TC’nin Suriye, Irak, Katar üçgenindeki üslemesi ise, gerçekten yeni bir askeri moment. ABD, 3’üne de karşı çıktı başta ama şimdi kabullendi. Referanduma da karşı çıkmış da, çıkmamış gibi yaparak, tavşana kaç, tazıya tut’luyor yalnızca. Aciz yani. Sağ olsun Trump yani. Aslı hedef, İran ve Kuzey Kore yani. Kimse bu 3 ülkeyi takmıyor yani. Katar’a ve Suudi Arabistan’a silah satıldı, konu kapandı yani.
Peki, bu-şu-o yazar bunları neden bilmiyormuş gibi yapıyor, gazete okumuyor mu hiç?
Eğer, TC’nin birincil derdi, yakın vadede ne olacak, diye sorulursa, yine iç terör derim, bombalar uçuşacak yine. Bir de ayaktakımının sivil terörü var artık. Hapishaneler dolu ve oraya girilmiyor, gibi bir durum var diye, idam gelecek diye, patır patır katliamlar, çatışmalar olup bitiyor büyükkentlerin ortasında. AKP, kendi sivil eşkiyalarını tutamıyor (ve/ya belki tutmuyor) artık yani.
“Dolayısıyla, Kürtlerin alternatif bir yönetim modeli örnekleyen PYD yerine, ABD’nin bölgedeki sıkı müttefiki Barzani’nin etrafında toplanması, pek çok ülke için tercih sebebi.”
Meali: Öcalan, ileride nasıl olsa ipleri eline alır. Buna duacıyız yani. Bu-şu-o yazar olarak yani.
Şimdiye kadar, İsrail dışında, Barzani referandumunu açıkça destekleyen tek bir ülke veya uluslararası kurum çıkmadı. Bu böyle biline. Dezenformasyona gerek yok.
TC, İsrail ile doğrudan savaş giremez ama, sıkmaz yani. Bak, bu doğru işte. Ama yazar, onu belirtmemiş zaten.
“Referandumun sonuçlarına, bütün bu olup bitenler ışığında bakarsak, Barzani-Erdoğan ilişkisi adeta bir kazan-kazan ilişkisi oldu.
Erdoğan seçim öncesi bir savaş tehdidi yaratarak, iç siyasette elini güçlendirirken, bölgede etkinliği sıfırlanmış bir siyasetçi olarak,  “ben de varım” dedi.
Barzani ise, tüm anti-demokratik uygulamaları, mezhepçiliği, yolsuzluk iddiaları ve Ezidiler’i IŞİD’e bırakan politikasıyla, neredeyse sıfıra inmiş imajını cilalayıverdi.”
Erdoğan, Barzani’ye balyoz çakacakken, Irak ordusu TC’de mevcutken ve birlikte harekat yapılıyorken, nasıl kazan-kazan oluyor durum acaba?
3 ülkede (veya Kuzey Kıbrıs dahil 4 ülkede) TC askeri varken, TC bölgede nasıl sıfırlanmış oluyor acaba?
Erdoğan, savaş tehdidi yaratmadı, 2015 Temmuz’dan beridir hiç yoktan bir savaş icat etti ve bunu tam becerdi. MHP ve CHP (bile) savaş tezkeresini kabul etti, bunu unutmayın. Meclisteki tüm partiler sağ deyince de, cıvımayın.
Her 2 taraf da savaş şıkkını seçtiği için, bu kazan-kazan değil, kaybet-kaybet bizce. 10 biner ekstra ölü daha bizce. Batan ekonomiler bizce. Bölgede artık kesinleşen kalıcı kaos bizce. Yeni Hasan Sabbah (veya –çıklar) zamanı bizce.
Neo-globalist neo-liberalizm gemisi karaya oturdu epeyidir, kapitalistlerin ve hegemonların  hep yaptığı üzere, savaş şıkkı seçildi topluca. 3. Dünya Savaşçıkları şıkkı seçildi bizce.
En uzun orta boy savaş 100 yıl, en uzun tam büyük boy savaş 6 yıl sürdü. En uzun küçük savaş birkaç yüzyıl sürebilir bu durumda (ölçek küçülünce, savaş dönemi uzayabiliyor gibi), 1100-1500 Anadolu’sunda olduğu gibi: Bir durur veya bir ara verir / mola alır, bir başlar ama. Mehter adımı savaş gibi.
Balkanlar, Ukrayna, Kafkasya, Ortadoğu bölgesinde, son 25 yılda 25’in üzerinden savaş veya savaşçık / muharebe oldu. Bu da, hep gözönünde tutulsun. Gelecek 50 yılda 100’ün üzerinde savaşçık demek olur bu.
“Sattığınız Kürt petrolünün paraları nereye gitti? Bağdat’ın itirazlarına rağmen paralar Halkbank’a yatarken vanayı kapatmak, aklınıza neden gelmedi?”
En mavrası, bu paranın TC tarafından ABD’de aklanmış olması, Cayman Adaları off-shore hesaplarında değil. Kara para sorun değil, kara parayı ABD’de aklamak sorun. ABD, 2010 gibi mafya paralarının tümünü ekonomisine kabul etti ama gidip Narko’yu da sildi, FARC’ı da bitirtti: Parayı aldı ve parayı verenin kellesini de aldı yani. Şimdi sıra, Zarrab ve hempalarında.
Şimdi bu durumda, vanayı şimdi kapatmanın kimin cebine para sokacağı ve kimin kellesini alacağı tartışmalı yani.
İşte, bunu bize de merak ediyoruz.
Zarrab ve devamı, taa 15 yıllık durum.
Şu an milyonlarca kişilik göçmen kaçakçılığı, yeniden artan uyuşturucu trafiği paraları, nerelere gidiyor acaba? Yeni düzenin yeni hesabı bu çünkü.
ABD, bugüne kadar neden tek bir Cayman Adası (ve benzeri 5-10 mikro-çakma ülke) vatandaşını yakalayamadı acaba?
O paraların, şu an için ABD bankalarında olması imkansız. TC içinde ise, son 10 ayda, ayda 15 milyar liradan 150 milyar dolarlık bir açık kapanmış veya ertelenmiş gibi görünüyor. Değirmenin suyu nereden geliyor acaba?
Barzani ailesinin on milyonları hangi ülkenin hangi hesabında acaba? (Oğul Barzani, Nişantaşı’nda mağaza kapatmıştı, unutuldu mu bu, bu-şu-o yazar bunu biliyor mu?)
Olup biten şu:
Kara-kara mafya parası gibi, (yani bildiğimiz devlet görevlisi falan felanın ve beyaz yakalının vergiden kaçırdığı) ak-kara para, bir yerlerde olmak zorunda. Mafya bile yatırım yapar ama bu beyaz yakalılar yapmaz, yata kata falan yatırır ve parayı batırır. Dünya’nın en pahalı evi ve en pahalı yatı, 10 yılda 100’er milyon dolardan 1’er milyar dolara çıktı / satıldı ve Dünya’da yalnızca 2 bin dolar milyarderi var, o kadar yani. 350 bin o beyaz yakalılardan olduğu söylenmekte ama buna bu 2 bin kişi de dahil. Farkı alırsakki 348 bin kişinin 1 milyardan az ama 10 milyondan çok doları var. Barzani ailesi de bunlardan birkaçı (2 oğul arasında kan davası bile çıkabileceği önesürülüyor), Erdoğan ailesinden birkaçı ve ABD tarafından yargılanan ve yargılanacak epeyi bakan da bu hesaba dahil. Bunlar Europol ve İnterpol sayıları / verileri.
O paraların satın alma gücü, üçte bir ila onda bire arasında oranlarda düşecek, kapana girildiği için. Zenginlerin artık kaybet-kaybet zamanı yani. Roma’da bile böyle oldu yani. Spartacus evsahiplerini doğradı ama kalıcı başarı sağlayamadı, Hannibal Roma’yı yıkmadı ve başarı sağlayamadı, Attila Roma’da eğitim gördü ve orayı yıktı, başarı sağladı hegemonları silmekte.
Evet, şimdi barbarlık zamanı, şimdi kaos zamanı.
Uygar sayılan hegemonlar zamanı değil.
Erdoğan ve/ya Barzani zamanı değil…
Mussolini’yi bacaklarından sürüyen onun seçmenleri zamanı…
Bu-şu-o yazar, o veya bu hegemona kapılanmaya veya öyle yapmaya debelenmeye devam ediyor ama.
Entelejensiya ama…

(28 Eylül 2017)

Hiç yorum yok: