Pazar, Ekim 06, 2019

Fehim Taştekin: İran’da yakılacak ateş geniş bir coğrafyayı içine alır


O geniş coğrafya, yani Ortadoğu zaten ateş içinde. Kan, ter, gözyaşı yani.
İran, konu için ne kadar makro bir parametre onu, son Suudi Arabistan saldırısı ve Türkiye’nin dingildek durumu da belirler.
+
Alıntı:
“Bu kavganın miladı, 1979 İran İslam Devrimi’dir. İran’da rejim değişimiyle ABD, Orta Doğu’daki en önemli üssünü kaybetmiş oldu. İsrail’i güvenceye alan Camp David Anlaşması’yla Amerikan kampına geçen Mısır, Washington açısından İran’dan boşalan boşluğa oturdu ve ABD’nin Ortadoğu’da oturtmaya çalıştığı en önemli kolon haline geldi. Golan’ı işgal eden İsrail’le teknik olarak savaşta olan Suriye ise Amerikan düzenine direnme anlamında İran’la aynı çizgide olan yegane Arap ülkesiydi. Haliyle, Orta Doğu’da ABD açısından çözülmesi gereken iki baş ağrısı vardı: İran ve Suriye.”
Eksik panorama.
Mısır, Sedat, Mübarek vardı. Sedat’ın öldürülmesiyle sorun başka yere kaydı.
Libya hep vardı.
Yemen hikayesi ise, hep ve hala eksik anlatılageliyor.
Pakistan desen, bir hegemon kendi müttefik mikro ülkesini ancak böyle heba eder öyküsü.
+
“Husiler’in adı, hareketin kurucusu Hüseyin Bedreddin el Husi’nin aile adından geliyor. Yemen 1962’ye kadar yaklaşık 1000 yıl boyunca Zeydi İmamet geleneğine bağlı liderlerce yönetildi. Husiler bir nevi bu geleneğin küllerine üflüyor. Zeydilik ya da Zeydiye Şiilik içinde değerlendirilen ama klasik 12 İmam inancının dışında kalan bir akım. Zeydiler esasen Sünnilere en yakın Şii grubu olarak da değerlendiriliyor. Hatta 12 İmam geleneği yer yer Zeydileri Şii saymamıştır. Haliyle mezhebi yakınlık Husilerle İran arasındaki bağı anlatmaya kafi değil. Burada siyasi çizgi ve söylemde yakınlaşma çok daha belirleyici. Ensarullah son zamanlarda Hizbullah’ı sanki model alan bir yaklaşım içinde. İran’la doğru düzgün bağları olmadığı dönemlerde de Husiler savaş yürüttü, yalın ayaklarıyla çöllük, dağlık, tepelik alanlarda Suudileri çok fena hezimete uğrattı. Husilerin yaşadığı yerler Suudi Arabistan’ın güney sınırlarına yaslanıyor. Ayrıca Husilere cephe alan cephede Zeydiler çok. Husilere karşı ilk savaşı yürütmüş olan eski Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih de bir Zeydi idi. Ensarullah’ı ayıran İran’la ideolojik söylemdeki paralellikler, bu anlamda Amerikan-İsrail karşıtı söylemleridir.”
Öykü eksik.
2 marksist Yemen’in savaşı var.
Buradan da en önemli konuya geliyoruz:
Araplar’ın gerçeğe hiç uymayan biçimde, hem müslümancılık, hem de komünistçilik oynaması parodisi.
Bunu son 40 yıldır, Taştekin’in pek sevdiği Kürtler de yapıyor.
Bu da, 4. Dünya halklarının ve elitlerinin lümpenliği oluyor.
Buradan da, İran ve Şiilik parodisine geliyoruz.
+
İran, kendi ülkesini korumakla uğraşacağına, gidip IŞİD gibi, Şiilik’i yaymaya, hegemonlamaya ve emperyalistçilik oynamaya başladı epeyidir.
Bu; çarşıdaki pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak demek. Belki pahalı olur ama ABD İran’ı parçalama gücüne sahip.
Buradan, Rusya gibi diğer faktörlere geçiyoruz.
+
AB, olayın tümüyle dışında. Mızıldanıp duruyor. Belirgin hiçbir avrupasal programı yok.
Rusya ise, olaydan kar çıkarma peşinde.
“İran’la gerilimin yaratacağı petrol fiyatlarındaki dalgalanma bir petrol ihracatçısı olarak Rusya’nın keyfini çıkardığı bir sonuç.”
+
“Kriz ve savaş asırlardır barutçuların başını döndürüyor. İran tehdidiyle, Amerikan silah sanayisinin cebi şişirildi. Suudi Arabistan, bölgenin en fazla silaha para akıtan ülkesi. Bu lanet döngünün kırılması gerekiyor. Trump 2017’den beri, Suudiler’i aşağılaya aşağılaya, “450 milyar dolarlık silah anlaşması yaptım” diye övünüp duruyor.”
Bu basmakalıp önyargının da artık sorgulanması gerekli.
Petrol şirketleri, silah şirketlerinden daha çok kazanıyor.
Hepsinden daha çok kazananlar da borsacılar. Felakete yatırım yapmak son yılların eğilimi.
Bu durumda, işin ekonomisinin yeniden modellenmesi ve tarihçelenmesi gerekli.
+
Çıkış:
Daha önce bu kadar açıkseçik olarak hiç vurgulamamıştık:
Ortadoğu’da ve alt-periferisinde belki 1 milyar insan felakete gidiyor.
Hegemonu, yerlisi, slaktivisti ama hepsi hepsi, yangına benzin döküyor. Bu durumda da, yaşanacaklar yaşanılmadan hak edilmiş oluyor.
(6 Ekim 2019)

Hiç yorum yok: