Pazartesi, Ocak 12, 2015

Buz ve Ateş Şarkısı: Bir Poliyalektik Denemesi



Linkler:
‘Ateş ve Buz Şarkısı’, ‘Taht Oyunları’ ile televizyon dizisi yapılan romanlar dizisidir. Henüz tamamlanmamışlardır.
Önnotlar:
Bir:
Dizi ilk yapıldığında, tüm kitaplar henüz yazılmamıştı. Dolayısıyla öykünün gidişatını, yazar değil, dizi yapımcıları belirledi ve sonunu da onlar belirleyecekler.
İki:
Türkçe’de az raslanan bir denk gelmeyle, konu gerçekten ‘Taht Oyunları’, özgün adıyla olan, ‘Tahtlar Oyunu’ değil. Bazan gerçekten gülün adı, klasik Osmanlı esprisiyle, virgülün yeri, gülün kokusunu belirliyor.
Giriş:
Kitap dizisi ve televizyon dizisi, bir fantazya. Fantazya, geçmişte ve bu Dünya’da geçer; bilimkurgu, gelecekte diğer Dünya’larda geçer.
Bu ikilemi, örneklem olarak seçtiğimiz Ursula K. Le Guin, ‘Tehanu’ fantazya dizisi, ‘Mülksüzler’ bilimkurgu teklemesi üzerinden irdeleyeceğiz.
‘Ateş ve Buz’ ise, yine bir bilimkurgu roman yazarı olan Ray Bradbury’nin bir öykü derlemesi kitabının adı. Eser / küsur babında da olsa, o da konuya katkıda bulunacak.
Kitap:
Kitap dizisinin 1. cildine kabaca dizinin 1. sezonu karşılık geldi. En uzun dizi, 8 sezon sürer. Demek ki kitap da 7-10 cilt olacak.
Kitabın adı, dizinin gidişini ve sonunu da belirliyor. John Snow ve Ejderha Kraliçesi er veya geç buluşacak. Birkaç permüstasyon son var ama bizcesi, Kuzey’li erkek bir yazarın romanlarında Güney’li bir kadına Kuzeyli bir kralı öldürtmesi ilginç olurdu ama bunu beklemeyiz, diyelim.
Gelişme:
Sorunsal, iktidar savaşları.
Hem kitabın, hem de dizinin konuya getirdiği yenilik ilk şu oldu:
İktidarın en kuvvetli adayı kazanmaz ya da iktidar oyunları daima sürprizlere açıktır. Tamam, bunu diziyi uzatıp öyküyü ticari açıdan sündürmek için de kullandılar ama ilk kralın öldürülmesi, öykünün gidişatına cuk oturdu.
Gelelim poliyalektik konusuna:
7 krallık ve tüm o 7 krallıkların alt-krallıkları var. Yani durum, tam sayılı değil, küsuratlı. Herkes sürekli taraf değiştirdiği için de, tek 1 kategori asla ve kata kendine özdeş kalmıyor. Kastın bu olmadığı kesin ama semantik sonuç bu oldu. Öykü akışı boyunca, sürekli eksilme ve ekleme ile hesaplıyorsunuz iktidar değişimlerini.
Poliyalektik tanımını, Ursula K. Le Guin’in ‘Mülksüzler’ini ilk kez okuduğum 1990 yılında tasarladım. Orada trilayalektik ve onun saçak küsurları vardı:
Anarres-Urras, İo-Thu-Benbili.
İktidar-anarşi. Heteroanarşi-otoanarşi.
Bir de başaşağı bir taoizm: Dişil sanılıyordu ama erildi, Shevek’ten dolayı.
Ara şerh 1:
Ursula K. Le Guin’in romanları, özellikle de 1976 tasarımlı ‘Mülksüzler’, bilimkurgu sinemaya yepyeni biçim ve içerik rönesansı sokabilirdi. Le Guin hata yaptı, yanlış yönetmenleri seçti ve sonuçlar feci oldu (bakınız imdb). ‘Mülksüzler’ ise hala film yapılamadı.
Burada açılım çok daha geniş.            
Göze fazla çarpmayan ama bugün bile AB’de hala etkili olan bir durum var:
Bütün kraliyet aileleri aslında birbiriyle akraba ve sonuç dönüp dolaşıp Habil-Kabil tipine kilitleniyor:İnsanlar, en yakınlarına ve en sevdiklerine daha çok ihanet ediyorlar. İlk öldürülen kralın kızının babasına ve ailesne karşıki berbat ihaneti gibi.
İlk tipleme: O gençkız, dizi çekilirken gerçekten ergenlikten gençkızlığa geçtiği için, çocukların günahkarlığına ve kronik kriminalitesine inanılmaz bir açılım getirmiş: Mal gibi bir masumiyet ama yemediği herze yok (Bakınız Sait Faik ve ‘Sinağrit Baba’ öyküsü). Bunun da yapımcılar tarafından kastedilmediği kesin. O denli çok politik kültüroloji bilemezler çünkü. Yalnızca, ‘Spartakus’un öncülüğüne rakiplik olsun diye yapılmış şeylerdi ilk başta onlarınkiler, sonra sonra açılımlar ve şekil yapmalar geldi.
Ara şerh 2:
’Spartakus’ dizisi, HBO yapımı olmak aracılığıyla, 1990’larda başlayan ve sansürsüz paralı tv kanalı yapımcılığının hiç umulmadık özgürlüğü olarak, bir öncü yapım.
Seksiyle, şiddetiyle, estetiğiyle, politik tezleriyle ortalığı darma duman etti açıkçası.
İlk sezonun finali: Ev sahipleri dilim dilim doğrandı, ‘köpük köpük kan akacak kardeşlerim’ (bakınız ‘Otomatik Portakal’) ile...
‘Taht Oyunları’, bunu daha rasyonel, daha yenilir yutulur düzeyde sürdürüyor şimdilik. Öldürenler köleler değil de, krallar.
Burada, poliyalektiğin limit sonuz parçalı ama limit sınırlı-sonlu semantikli beklentisi olarak, şunu umardık:
İktidar savaşlarının anlamsızlığı, kazananın olmadığı, ancak kültürü budayıp onu yenileyen şeyin de savaş olduğu, yani ölenlerin tam boş yere öldüğü açımlaması.
Daha dizi bitmeden öyle oldu çünkü:
Habire kral ölüyor ama kimse için yaşam durumu değişmiyor.
İşte burada dizinin artı-değeri epsilon olarak devreye giriyor:
Barbarlar buz duvarını geçiyorlar.
Barbarlar, tüm uygarları ve tüm iktidar sahiplerini öldürecekler.
Ara şerh 3:
Yine bir Ursula K. Le Guin teması olan, soğuk / buz duvarı, sonsuz kış temasına açılmı yapıyor ama bu dizide bu olmayacak gibi. Yani, tüm 7x7 krallık donarsa, nah taht oyunları olur.
Ara şerh 3,5:
Anna Cavan’ın bilikkurgu romanı ‘Buz’, tüm bunlara bir eksik-antitez durumunda. Kadın ruh frijidizmini (‘Mülksüzler’deki Takver’inkini de değilleyerek) sergiliyor.
En büyük iktidar antitezi ama insanlığın düşmanı da bu:
Uygarlığı kadınlar bitirecek ki bunu bizler önümüzdek 100 yıl içinde muhakkak ve muhakkak yaşayacağız, GERÇEKTEN.
Ara şerh 4:
‘Tehanu’ krallı öykülerdeki kadın-erkek açmazını, bir açar yaratma savıyla açmaz olarak kanılıyor ve bu çok ironik. Le Guin, iktidarlardaki kadın faşizmini ‘Hep Yuvaya Dönüş’ (rahime dönme tezi mi?) olarak tanımlıyor. Oysa gerçek durum, ‘Ev Yok’. Le Guin’de trajikomik bir melodramlık var: Büyücü erkek, bekaretini prensese kaptırıyor.
Çıkış selektörü gibisinden:
Öykü yolunun ortasında şu soruların yanıtını merak eder durumdayız:
Buz ateşi donduracak mı, yoksa ateş buzu eritecek mi?
Sentez olacak mı?
Ejderhalar annelerini ne zaman kıskanacak?
Snow, sınıfsızlığını kullanıp, iktidardan çıkacak mı?
Eksikler:
Roman ve dizi, metafizik konuda çok çok eksik kalmış. Öngörülü kahinler, 3 gözlü kuşlar, yürüyen buzlu ölüler falan durumu kurtarmıyor.
Gerçi bu da istenmeden yaratılmış bir natüralizm yaratmış. Yani böylelikle, roman ve dizi, fantazya değil de, günümüz koşullarındaki politik metaforlu bir bütünlük olarak okunabilir. Günümüz için en net çıkarım: Herkes kaybedecek.
Sonuç:
Tüm iktidar oyunları boştur.
Gelecekbilim geleceği boş bırakmak içindir.
Tüm zalimler günü gelir zalim olur.
Tüm yönetilenler gün gelir, yöneten ve zalim yöneten olur.
Poliyalektiğin meta-vektörü, meta-hümanizm olmakta.
İnsanlar yönetmeyi zalimce oyunlar oynayarak öğrenmeyi ve iktidardan er veya vazgeçmeyi (devletsiziliği, ankarkiyi) öğrenecekler.
5 milenyum sonra falan tabiiki, şimdilerde değil.
Dipnot:

Görsel malzeme olarak, dizinin en çok sevdiğim karakterini kullandım. Cüceye bayılıyorum.

Hiç yorum yok: