Pazartesi, Şubat 06, 2012

Cevdet Aşkın ve Ekşi Sözlük

Bir insan için, Ekşi Sözlük’ten referans almak, en son yapacağım işlerden biridir ama stratejist Aşkın hakkında orada yazılanlar ilgimi çekti.

Şunlar var:

“sadece bir fotoğraftan yola çıkarak, doğru düzgün bir balistik temeli olmadan, yorumlama yeteneği bile şüpheli bir şekilde bir araçtaki kurşun deliğinden çıkarım yapan gazetecimsi. ben bile sadece lise fizik eğitimimle bu araçtaki sözde şüpheli kurşunla camdaki diğer kurşunların aynı kaynaktan geldiğini söyleyebilirim. ha yine de emin oalmam evet. ama bir gazetede yazar olsaydım mal gibi başkaları hakkında şüphe duyduracak ya da olaydaki pkk'lıların kolayca aklanmasına yardımcı olacak şekilde zıçar gibi yazı yazmazdım.”

“kıyak gazeteciliğin mümessili. yıllardır anf nin internet sitesinde okuduğu haberleri, yazıları ertesi günkü radikale özetleyip gönderir. arada bir bdp nin temscilerinin kürt meselesiyle ilgili yeni mesajlarını, hükümetin yeni ne yumurtladığını vs. de bu özetlere ekler. köşesinde dediğine göre durumun fotoğrafını çeker. yani kardeşim bari çektiğin bir fotoğrafın anlamını olsun, bir şeyleri, ayrıntıları yakala, bir estetik düzey tuttur. yok, öyle işte. sanırım cevdet bey gazetede dizgici, patron dizgici diye sana çok para veriyoruz, bir de gazeteyi dolduracak bir şeyler karala falan diyor. bilemiyorum cevdet bey, sana gıcık oluyorum sadece.”

(Kaynak: Ekşi Sözlük Cevdet Aşkın sayfası. Yazım hataları oludğu gibi bırakıldı.)

E, hani devamı; hani, bu durumun öznel ve nesnel yorumu?

Türkiye’de oldukça dar bir coğrafyayı sürekli (haftada 3-4 kez) yazan başka biri yok.

Alıntı da olsa, herhangi bir konuda bu denli sürekli bilgi de yok. Bu ülkede 5 yıllık hava durumu listesini bile birarada bulamazsınız.

O 5 yıllık metinleri okuyunca, diyelim ki tek odaktan da olsa, sorunun perspektifini ve retrospektifini görebilirsiniz.

Tersinden bakalım: Konusunda duayen sayılan Sami Kohen’e bakalım: Metinlerini, daha bir veletken 1970’lerde ‘Time’de okumuş biri olarak söyleyebilirim ki bu kadar kokmaz bulaşmaz bir dış siyaset yazarı görülmemiştir. ‘Sahibinin sesi’ Yasemin Çongar bile, onun kadar kokmaz bulaşmaz değil.

Varsayalım ki Aşkın PKK’nin sesi. Ama hangi PKK’nin sesi? Bir bunu sor kendine, güzel kardeşim.

Abdullah’çım 13 yıldır içeride olduğuna göre, son 5 yıl PKK’nin iç iktidar mücadelelerinin sürdüğü yıllar oluyor demektir. PKK-BDP ayrışması bile ortada. ‘Bir kedim bile yok’ Burkay’ı ne hale getirdiler onu da gördük.

Yani Aşkın, siste sürekli aynı yönden gelen ses gibi.

Ayrıca, nüansları da var. Bir de o nüanslara da bakalım:

“Ekim 2007’de ‘Referans’ gazetesinde başlayan Ekim 2010’dan itibaren de ‘radikal.com.tr’ sitesinde devam eden, ‘Kuzey Irak Güncesi’ yazılarında, esas itibariyle, ‘Kim ne dedi? Ne yaptı? Ne anlama geliyor?’ temel felsefesi gereği, verili anın fotoğrafı çekilerek geleceğe dönük kestirimler yapılır. Yazar, Türkiye’de Kürt sorunu ve PKK konusunda herkese açık olan kaynakların taranmasından çııkan anlamlı verileri kullanır. Bu nedenle herhangi bir kaynaktan nispeten fazla alıntı yapılması somut durumun sonucudur. Konunun çok dinamik olması nedeniyle yeni bir gelişmenin ortaya çıkması halinde farklı bir kestirimin yapılabileceğinin bilincinde olan yazar, analize dahil edilen verilerin tarih ve saat ile sınırlandırılmasını zorunlu görür. Yazarın objektifliği temel kriter olarak alması, sorunun nasıl çözüleceğine dair bir fikrinin olmadığı anlamına gelmez. Bununla birlikte yazar sürüden ayrı düşmeyi göze alır ve konuyla ilgilenenlere derli toplu bir kaynak da sunan farklı formatını korumaya özen gösterir.”


Bunlar kendisinin kendisi hakkındaki düşünceleri.

İlk ve en önemli ayrıntı:

Gelecekbilim veya strateji açısından, düşüncelerin / ideolojilerin saniyesel farklılıkları çok çok nadiren etkili olur.

Dolayısıyla bu konudaki yorumum şu.

Yazar alıntıladığı kaynakların sürekli odak-konum değiştirmesinden rahatsız. Kendini bundan muaf tutmak istemiş.

Ancak, şunu da eksik görmüş:

Eğer büyükler / gerontokratlar büyükkente saldırmaya karar vermişse, bundan vazgeçseler bile, gençler vazgeçmezler. Yol açılmış bir kere.

Gözlediğim durumu anlatayım:

6 yıldır Kasımpaşa’da oturuyorum. Her Taksim olayında, oradan kaçan genç Kürtler’i buranın gençleri avlıyor. Avlıyor diyorum, çünkü bu bir linç değil, pusu. Aynı durumun Tophane için de geçerli olduğunu, orada oturanlardan biliyorum. Sevgili polis devletimiz bu konuda Çingeneler’den bile medet umup ellerine silah verdi ama hatasına çabuk ayıp, bundan vazgeçti. O nedenle bu, polis devleti kışkırtması değil, toplu bilisizlik inisiyatifi.

Sonuç ve ikincil yorum ne?:

Sivil Kürtler ve Kürt olmayanlar arasında 5 yılı geçen bir süredir iç savaş var. Bunu hiç kimse durduramıyor. Çünkü halkta da genel bir öfke var. İşler kötü ama baştaki iktidara (Kürtler de dahil omak üzere) kendileri oy verdikleri için, kendilerine başka bir düşman yaratmaları gerek.

Da, bu nereye varır?

Bildiğimiz sokak-çete savaşlarına. Hele hele bunların eline etkin silahlar şu ya da bu biçimde geçerse, İstanbul 2-3 yıl sonra yaşanmaz bir yer olur; Etiler, Nişantaşı, Bağdat Caddesi dahil. Çünkü bizde gecekondu-site sınırı elektrikli dikenli tellerle çizili değil.

Tüm bunlara nereden geldik?:

Bilgilerin tek demeyelim de, yoğun belli bir odaklı olmasından...

Ne demiştik?:

Tarihsel fetret dönemlerinde kimin hangi tarafta olduğu pek belli olmaz. Örneğin, 20 yıl askerden kaçmış ve apolitik biri iken işkence-elektrik görmüş biri olarak, TC’nin yanında yer almam, pek çok insana Stockholm Sendromu gibi görünüyor.

Oysa, soru basit:

Daha çok kötü olan mı, daha az kötü olan mı?

Dilerim, bu soruyu Aşkın da kendine sormuştur.

Dipnot: Ekşi Sözlük yazarları ve Aşkın gibiler, tam haritalanamamış eski Yugoslavya savaşı gibi bir durumun, bizde de olmamasına yarıyor. Biz zaten öldük. Sorun, cesedimizin hastalığın nasıl iyileştirilebileceği konusunda işe yarayıp yaramayacağında.

Hiç yorum yok: