Şimdiye dek duyduğum en trajikomik öykülerden biri bu:
Elif Sorgun’un asıl adı, Zuhal Tekkanat’tır. Elif Sorgun’u Cemal Süreya uydurmuştur.
İkisi evliydi.
Cemal Süreya’nın asıl adı Cemalettin Seber’dir. Cemal Süreya, Sezai Karakoç ile bir kızla evlenmek üzere, adına bahse girerler. Karakoç kaybederse, Karkoç olacaktır. Süreyya yitirirse, Süreya olacaktır. Süreya yitirir. Karakoç hala Karakoç.
Elif Sorgun evlenmeden önce, şiir yazmakta, dergilerde yayınlanmaktadır. Evlenince, yazmaya ara verir, evkadınlığı ve annelik durumu nedeniyle. Kitap yayınlayamaz.
Sonra, önce kocasını, sonra oğlunu gömer. Ondan sonra 7 kitap yayınlar. Bunlardan 2’si Cemal Süreya ile ilgilidir.
Kendisi hala sağdır.
Bunun, Schygulla’nın sağ olup, Fassbinder’in ölmesiyle, ters orantılı bile bir ilintisi kurulamaz, o kadar beş benzemez bir durum yani.
Tabii, hep erkekler önce ölmüyor, kadınlar da önce ölüyor: Sevgi Yener öldü ama Nutku, Sabuncu ve Soysal yıllarca sağ kaldı, muhtemelen ilk çocuğu da hala öyle.
Alaturka trajedi bile yaratamıyoruz, ancak trajikomik yaratıyoruz.
Dipnot: Bu metin, ‘Onüç Günün Mektupları’ okunduktan sonra yazıldı. O kitapla ilgili düşüncelerin tek bir satırı bile yazılmıyarak, otosarsürlendi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder