Walter Benjamin yalnızca alıntılardan oluşacak bir kitap yazmak ister. Bunun için bir koleksiyoncu olması gerekir ve öyledir de: Öl(dürül)düğünde 400.000 parçası vardır.
Bu düşünceyi ondan alıntılayıp, yalnızca sıradan insanların yazdığı mektuplardan bir kitap derledim: ‘İstanbul Mektupları’. (Binlerce mektup toplamıştım ama bir ‘yeniden arınma cinneti’ sırasında, hepsini yok ettim.)
O da ‘Berlin İnsanları’ adında bir mektup kitabı derlemiş ama uzun yıllar onun sıradan insanlarınkini değil de, yazarların mektuplarını içerdiğini öğrenememiştim. Yani Benjamin bile, ondan esinlenerek yaptığımı, kendisi kendi düşüncelerini kullanarak yapabilecekken yapmamış, büyük olasılıkla bunu akıl da edememiş.
Kültür 2 düzeyden oluşur:
Elit kültür ve sıradan kültür.
Elit kültür; bilim, sanat ve düşün ürünlerini içerir.
Sıradan kültür, antropolog Murdoch’un 1.000’li sayısal kodla kodladığı biçimde sınıflandırılabilecek, yaygın / niteliksiz konularda ürünler içerir.
O nedenle kültüroloji, bu ürünleri derler, ayıklar ve yeniden ve yeniden sınıflandırır; artı yorumlar, hatta aşırı yorumlar: Hem Murdoch anlamında, hem Huizinga anlamında, hem de Benjamin anlamında.
Demontaj ve remontaj budur:
Kültürel ürünlerin ve metinlerin parçalarını yerinden söküp, ‘dene-yanıl’ ile yeni-kompozisyon metinlerde biraraya getirmek.
Bu bizi epistemolojik olarak aynı zamanda, ‘hiper-tekst’e (üst-metin, sıkı-örüntülü-yeni metin) taşır.
Bu yaptığımız da, Benjamin’in ve Huizinga’nın düşüncelerini demontaj ve remontajdır. Onlar üst-metinden haberdar değildi, çünkü ikisi de 2. Dünya Savaşı’nda ölmemeyi beceremedi. Hiper-tekst, daha sonraki tarihli bir moment taşıyor.
Tarihten 1 örnek:
Dünya sisteminin birçok demontajları ve remontajları var. Biz de ona, Türkiye’nin tarihini 9 dönem (3 adam + 3 darbe + 3 liberalizm) olarak, demontaj-remontaj ile yerleştirip, bir de Türkler’in 15 devleti ve 1. Cumhuriyet’i yıkmışlığını ekleyerek, 2. Cumhuriyet’in ne menem bir şey olabileceğine ilişkin demontajlar ve remontajlar deniyoruz ve yanılıyoruz.
Şu sonuç ortaya çıkıyor kabaca:
1. Cumhuriyet’i katılmayıp onu inkar edenler, şeriat devletini de beceremedi ve biz (1838’den) Tanzimat’tan beridir durduğumuz, ‘2 arada 1 derede’ ve ‘2 cami arasında, 0 namaz’ durumunu koruyor olarak kaldık.
Bu gerçekten övülecek bir durum. İroni yapmıyoruz, gerçekten öyle: Çin, yalnızca 20 yılda, aradaki 2.000 yılı kapattı ama ‘batılılaşmanın en ağır bedelini ödeyen ülke’ olarak tarihe geçti (ikincisi Vietnam’dır). (Çin’in durumu, Amerikalar’ın zencileri ve kızılderililerinden daha acınacak bir örnek durumunda: Her 2 grup da hala doğal konumlarında.)
Demek ki batılılaşma örneğinde olduğu üzere, insanlar tarihte ve biyografilerinde, aynı şeyleri birden çok kez yaşayarak, sonul bilgiye erebiliyorlar. Sonra, kuşak farkı gelince, o bilgi de buharlaşıyor ve tarih kolayca tekerrür ediyor durumda kalıyor.
Bir gelecekbilimci olarak biz de, bir oyun ve sıradan kültürü, ‘demontaj + remontaj’ kullalarak, 1 model kurma ve uygulama yolunu deniyoruz: İlginç ama modelimiz 6 yıldır işliyor. Kullandığımız yol, Çin-Türkiye arasında bir yerlerde vektörlü ve bu konum bir raslantı değil: Matematikteki ara değerler artı büyük sayılar kuramını kullanıyoruz ve model şimdilik işliyor.
1960’ta doğduğumda, M.Ö. 1000 tarihli bir takvime doğup, 38 yılda 10.000 yıl filan geçmek zorunda kaldım. Yine de biyografim, tarihe bir türlü nakşolamadı; yani o türden bir şizofrenim ve o türden bir gelecekbilimciyim.
Dolayısıyla deneylerimi kendi üzerimde ölene dek sürdürebilirim. Huizinga-Benjamin kerterizini / dikmesini gözden kaybetmeyeceğim, çünkü hala işe yarıyor.
Dipnot: Bundan sonrası başka metinlerin konusu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder