Nefret suçları Wikipedia’da şöyle tanımlanıyor:
“... hate crimes (also known as bias-motivated crimes) occur when a perpetrator targets a victim because of his or her perceived membership in a certain social group, usually defined by racial group, religion, sexual orientation, disability, class, ethnicity, nationality, age, sex, gender identity, social status or political affiliation.”
“Nefret suçları, suçu işleyen kurbanın belli toplumsal statüs, ırkı, dini, cinsel yeğlemi, engelliliği, sınıfı, etnisitesi, ulusu, yaşı, cinsiyeti, cinsel kimliği, toplumsal statüsü veya siyasal seçimini hedeflediği zaman ortaya çıkar.”
Burada olumsuz çoklu eşanlamlılık var:
Bir: Bunların bazılarını yapmak özsavunmadır.
İki: Toplumda azıcık güçlü durumda olan herkes, kendinden zayıflara karşı bu suçları işler.
Üç: Bu suçun tanımı maksadını aşar.
Dört: Nefret suçuyla insanlık suçunu birbirine karıştırmanın anlamı yoktur, insanlık suçuyla da savaş suçunu birbirine karıştırmanın anlamı yoktur.
Bakın:
Bir: Yaşama hakkı, Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi’nde varken, savaşta ölme devletlerin / ülkelerin yasalarına bırakılıyor ve ‘savaşta asker kaçaklığı’ tüm ülkelerde idamlık suç sayılıyor. Peki, nerede kaldı yaşama hakkı?
İki: Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni kuranlar arasında, orada yargılanması ve idam cezası alması gerekenler var.
Üç: Nobel Barış Ödülü’nü alanlar arasında, insanlık suçu ve savaş suçu işleyenler var. Nefret suçunu, her anlamıyla haydi haydi işlediler.
Bu, büyük mülkiyetin ve uluslararası ticaret yasalarının güçlüyü koruması gibi bir durum.
Türkçe bir özdeyiş vardır:
‘Ol kadı olursa davacı
Olur mu ol mahkemenin hükmünde dirayet?’
Ne bu?
Ben Tatar’ım. Bir Tatar olarak, Tatarlar’ın 1402’deki, 1683’teki ve 1940’taki ihanetlerinin cezalandırılmasının doğru olduğunu savununca, onlara karşı nefret suçu işlemiş olacağım, öyle mi?
Gidin yahu...
Ben insanların tümünden nefret ederim. 7 milyarlık Dünya ve 70 milyonluk Türkiye nüfusunun her bireyinden, hepsi de hak etmiştir bunu. Bunda da kendimi haklı bulurum. Tıpkı Sırplar’ın eski-Yugoslavya savaşları sırasında yaptıkların nedeniyle, AİHM’de veya UCM’de toptan yargılanmasını haklı bulduğum gibi.
Bu iş töreye döndü: Birinde sevap olan şey, öbüründe günahtır ve tüm töreler birarada yaşayamaz, birbirini öldürür.
Beyler, BM zaten battı ve bitti.
Eğer insanlar adaletten de umudu toptan keserse, benim gibi kendi adaletlerini kendileri aramaya başlarlar ve ortalık Japon kale maça veya ‘poliello’ya (düellonun orjisi) döner.
Yani, kan, ter ve gözyaşı seli ortalığı yıkar götürür.
Hukuk eliyle buna dayanak yaratılması eksi zekalılığın ve eksi bilgililiğin en hasıdır, bu böyle biline...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder