Cuma, Aralık 07, 2012

Bilimde Yarış, Rekabet, Galip ve Mağlup




Adamın biri (Orteig) taa 1919’de bu geleneği başlatmış. Paris-New York arasını uçakla durmadan geçecek ekibe, o zamanın parasıyla 25.000 dolarlık ödül vaat etmiş (bugün için bunu 100-125 ile çarpabilirsiniz). 1927’de muşhur Lindberg bu işi kıvırıp ödülü almış. Ancak, toplam 9 ekip bu işe 400.000 dolar harcamış.

Sonra olay uzaya sıçramış. 1996’da Diamandis, belirli bir 2 hafta içinde, uzaya 100 kilometrelik uçuşu 3 kişilik bir araçla yapacak ekibe 10 milyon dolar vaat etmiş. Ödülü 2004’te Mojave Aerospace Ventures kazanmış. Yine bu işe, 7 ülkeden 26 ekip 100 milyon dolar yatırmış.


Benzeri bir ödülü Google Lunar X Ödülü koymuş. Ay’a bir robot kondurup, onu 500 metre hareket ettirecek devlet-dışı ekibe 30 milyon dolar ödül vaat etmiş. Demek ki er veya geç, birileri bu işi de kıvıracak.


Tamam, kapitalizmin özü bu. Tamam, bazılarına göre ise de, insanın özü bu.

İnsanlar havucun mu, sopanın mı daha iyi motive ettiği hep tartışılır. Kendi hesabıma bilim ve evrim tarihinden biliyorum ki insan türü tüm ilerlemelerini sopayı geçtik, türün yok olması durumunda falan gerçekleştirmiş. Burada sosyal psikolojinin X ve Y yaklaşımları sorunu yok, kayıtlar var.

Şimdi bu ödüllerin havuç olduğu kesin. İşlediği de kesin.

Ancak, gözden kaçabilecek bir durum var: Fire çok yüksek.

Ödülde de yüksek. Cezada da yüksek.

Ödülde yüksek olduğunu, o ekiplerin israfı açımlıyor.

Cezada yüksek olduğunu, ABD’nin 1.’den sonra, 2. mekiği de düşürmesi açımlıyor.

Tüm bunları geçelim:

O, bilim tarihinde çalışmış ama başarısız olmuş ekiplerin edindiği deneyimlerin ve bilgilerin ne kadarı kamuya mal oldu acaba?

Ödülü A miktar para olan bir ödülü kazanamamış bir projeye B (> A) miktar para harcamış birileri, orada edindiği (çoğunluk olumsuz) bilgileri paylaşmak isterler mi acaba?

Yine bilim tarihine bakalım:

Naziler, zamanında Museviler’i zamanında ince kıyım epeyi doğramışlar. Bunu da nöroloji alanında epey yapmışlar. Ancak, bunun patentini almak veya kamudan saklamak gereği duymamışlar. Almanya’ya dalan ABD ve SSCB bilimcileri, o bilgileri kapanın elinde kalacak biçimde yağmalamışlar. Uzun süre deontoloji (tıp ahlakı) nedeniyle o bilgiler genel kullanıma açılmamış. Sonunda bakmışlar olmayacak, vicdanlarını ‘o bilgilerle sağ kalacaklar, o bilgiler nedeniyle ölmüşlerden daha çok’ yaklaşımıyla perdelemişler. Bilgileri kullanıma açmışlar.

İnsanın halleri çok ve neredeyse tamamına yakını pek acaip. Bunlar da öyle.

1990 sonrasında ABD-SSCB rekabeti ortadan kalkıp da, ABD uzay yarışını son 5 yılda özel şirketlere havale edeli beridir, bu işlerde durum böyle. Ancak, o özel şirketlerden biri kalkıp da, Çin ile işbirliğine girse, 2. Dünya Savaşı ertesinde yargılanan Krupp gibi olurlar: Ne insanlık suçları kalır, ne de ihanetleri.

Bilimci olmak için temel bir eğitim aldım. 1970’lerin Türkiye’sinde bilim, tıp veya mühendislik demekti, ben ikincisini yeğleyip, ondan da uzaklaştım. Ancak, bugün ve burada kendimi bir bilimci sayarım, gelecekbilimi epeyi bilimci bilim saymasa bile...

Bilim ve bilimcilik yolunda, ekip çalışmalarım çok oldu. Ancak, zihinsel tipim, feci kuramsal, içedönük, tasarımcı, vd olduğu için ve son onyıllarda bunlar da pek makbul şeyler sayılmadığı için, bilimciliğimi hep tek başıma icra edegeldim. Boyut fermuarı da tasarladım (ki bu ışık hızından hızlı gitmenin yollarından birini açıyor), 5 milyon kişinin bir hamlede nasıl öldürülebileceğini de...

Rekabeti severim, yarışı severim, en önemlisi rekoru severim. Kendi düşünce rekorlarımı kendim kaydederim, tarihini (çoğunluk internet üzerinden) kesinleştiririm, patentini de almam, çünkü onların hepsini, ‘Mülksüzler’deki Shevek gibi, (tümüyle nefret edilir bulduğum ve (Dostoyevski yaklaşımıyla) daha az nefret edilir olmalarına çabaladığım) insan türüne hediye edeceğim nasıl olsa.

Benim tek rakibim vardır: Kendim. Kendimi yenerim, kendime yenilirim, çünkü oldukça şizofren biçimde kafamın içi epeyi kalabalıktır. Kendi aralarında maç yaparlar işte.

Bugüne kadar, zekam ve bilgim nedeniyle hiç ödül almadım, hep ceza aldım, hem de öldürülmecesine...

Olsun, derdim değil, bilimciler de genelde aynı şeylere maruz kalıyor. Sonuçta, eksi zekalılar ve eksi bilgililer benim gibilere zulmetti diye bir şey kazanmıyorlar.

Tüm bunları 18-25 yaş arası, bilimcilik yoluna yeni girmişler için, kayıt olsun diye yazdım. İstedikleri kıssayı hisse alırlar, istedikleri yöne giderler. Ben geleceği bomboş bırakma yanlısı bir gelecekbilimciyim, onların işine karışmam.

Hiç yorum yok: