Bir şiddetseverim ama savaş karşıtıyım da... Savaşın insanlık tarihinde en
kesin çözümleri getirmesine karşın, savaşın madden ve manen en pahalı çözüm
yolu olduğunu da bilirim. İnsanların barıştan çok savaşı hak ettiklerini de
bilirim. Deveye diken, insana liken gerektiğini de bilirim.
Kim bilir? Kim bilmez?
Suriye tarafından düşürülen türk savaş uçağının, hala kayıp olan pilotunun
babası şunları söylemiş:
“Yüzbaşı Gökhan Ertan’ın babası Ali Ertan da, Malatya’daki evinde heyecanla
iyi haberin gelmesini bekliyor. Her geçen saat umutları azalmasına rağmen
duygularına hâkim olmaya çalışan öğretmen baba şunları söyledi: ‘Bizim ülkemiz,
‘Bir pilotumuz öldü hadi savaşa girelim’ diyecek bir ülke değil. Bir pilot
için, bir uçak için, 50 uçak için bir ülkenin savaşa girmesi bize yakışmaz.’”
Diyeceklerimin önemli bir bölümünü yutuyorum. (Örneğin, ‘kaç uçak mesela?’
gibi...)
Aklıma şu öykü geldi, eski tarih kitaplarımızda vardı:
Türk hakanların birinden Çinliler, en değerli atını istemişler vermiş, en
değerli cariyesini istemişler vermiş
ama bir çorak toprak parçası istenince, vermeyip savaşa girmiş.
2 öyküde de mesel şu:
Ne için savaşa girilir?
Dün tesadüfen, geniş açılı okumalarım sırasında, Wikipeda’da savaş tarihini
de okudum. Oukmalardan çıkardığım en önemli mesel, savaşın olması için, belirli
bir neden olması gerekmediği. İngiltere-Fransa arasındaki Yüzyıl Savaşı gibi
başı yok sonu yok, nedeni çoktan unutulmuş savaşlar da var; ilkel toplumlarda
sürekli savaşıp erkeklerin % 60’ının ölüm nedeninin savaş olduğu durumlar da
var (bu tüm tarih için bu, % 3 gibi bir oranda).
Dünya’da yılda 1 milyon intihar nedenli ölüm var, 500.000 de (savaş dışı)
cinayet nedenli ölüm (toplam ölüm sayısı 55-60 milyon gibi). Trafik kazaları
deseniz, cinayetten hallice. Yani, bu durumda savaşa ölüm nedenleri arasında ön
sıralarda pek yer yok. (Bunun temel nedeninin, AB’nin son 65 yıldır savaştan
ısrarla kaçınması ama bunun için daha pahalı bedeller ödemesi olduğunu
düşünüyorum. Evet barış, madden ve manen kimi savaştan daha pahalı olabilir.)
O okumalarda ayrıca şunu gördüm: İnsan toplumlarının % 90-95’i şu ya da bu
nedenle savaşmış. (Bunun ters durumu da şu: 1. dalga Okyanusya adaları
sakinlerini, 2. dalga akrabaları gelip pişirip yemiş.) 5.000 yıllık tarihte ise
hiç savaşın olmadığı yıl sayısı 50 gibi.
Türkiye’nin şu ya da bu nedenle er veya geç dış savaşa gireceğini, tersi
durumda parçalanacağını hep yazageldim.
Ancak, bu babanın durumu beni aştı:
Hem kendi oğlunu ve 1 uçağı feda et, hem de 50 uçak ve 100 oğul daha...
(Uçağın tanesi 150 milyon dolar.)
Yani, ne bileyim? Azıcık sayı saymayı şaşırmış gibi...
Bize kalsa, çoktan dalmıştık Suriye’ye de, NATO ağır abilerimiz orada
kapıda, pardon sınırda bekliyor. Onlar aportlayınca girebileceğiz ancak.
Türk halkı gerçekten savaşı unuttu. 30 yıllık iç savaş dönemi bile bunu
yeniden anımsatamadı onlara... Ordumuz bile savaşı unuttuğunu kendi
kurmaylarının dilinden kezlerce dilegetirdi, iç savaş onlara biraz olsun ders
verdi hiç olmazsa... Bunu da kendileri dile getirdi.
Şimdi, motivasyonsuz bir ordu,
ambele bir halk, çıkarlarının savaşı mı barışı mı gösterdiğini kavrayamayan
işadamları ve medya, bırak savaşı barıştan bile anlamayan siyasetçiler,
gırla gidiyor ülkemizde...
Kan, ter ve gözyaşı onlara iyi bir ders verecek, er veya geç...
Dersimiz savaş: Az sonraaa...
(26 Haziran 2012)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder