Salı, Haziran 19, 2012

Türkçe'de Alttümce Sırası


Yazmayı öğrendiğim 1966-1970 gibi, Türkçe’de 50-100 sözcüklük cümle kurulmazdı. Ayrıca, alttümce tanımı yoktu, tümleç tanımı vardı.

Sonra sonra, dilimizdeki toplam çeviri birikiminin artması ve Avrupa dillerinin bazılarında oldukça uzun cümle kurma yazınsal geleneği olması dolayısıyla, bu yapı da dilimize yerleşti. Ancak, hala tüm yazarlar tarafından benimsenmiş değil. özellikle öykü gibi, kısa nitelikli kurmaca türlerde, pek benimsenmiyor, hatta değilleniyor.

Ancak, bu konuda hala kesinleştirilmiş kural yok, uzun sıfat dizilerindeki sırasızlık kuralsızlığı gibi. (Bu arada Türkçe için, resmi veya gayrıresmi kural yenileyici kurumların şu sıralar olmaması da üzücü doğrusu, belirtmek gerek. 2 (doğu ve batı) yönlü kurumlaşmaya (TDK’ye ve Dil Derneği’ne) da karşı değilim, herkes kendi dilini kuramkat özgürdür.)

Bir örnek:

“Oysa ki bendeniz, Bukowski’vari biçimde yaşamla sözleşmemin olmadığını ve Greenberg’vari biçimde bana gül bahçesi vaat edilmediğini, ayrıca gökten altın yağsa kafama teneke düşeceğini bilen, (belki aşırı sayılabilecek) karamsar bir gerçekçilikte biriyim.”

(‘Hayalkırıklığı’ metnim, 11 Haziran 2012. Eylül 2012, Psikeart.)

Bu yapıda 5 alttümce var. Burada 1.’nin ve 2.’nin yer değiştirmesi, anlamsal nüans yaratır ama saçmalık yaratmaz. Oysa 4.’nün, 5.’nin önünde yer alması, muhakkak gerekir durumdadır ama o ayraç içinde kullanılabilir de, kullanılmayabilir de. Bir yazar olarak, abartılı bollukta ayraç içi alttümceler kullanmaya eğilimim var. Bunun için de, kendim bile 30 yıldır henüz sabit kurallar yaratamadım.

Devam:

1. ve 2. alttümcelere, adları verilen yazarların ilk adlarını ve birer eserlerini ekleyip, 5 olan alttümce sayısını, 7’ye çıkarmak da mümkün ki öyle yapmışlığım da var. Böylelikle tümcenin toplam sözcük sayısı, 30 küsurdan 50 küsura çıkabilir ve ortalama bir okuru, cümlenin ortasında istoplatabilir.

Bu durumda mantıklı bir edim, bir yazarın kendi okurunu, kendi eserlerinde, yavaş yavaş uzayan tümcelerle, sonul karmaşık tümceleri okuyup anlayabilir duruma evriltmesidir.

Bunu, uzun tümce kurmaya sözdizimi olarak daha yatkın bir dil olan Almanca’da uzun cümlelerle yazmış olan Nietzsche ve Kafka bile yapmadı, yani kendi dilini açıklayıcı dipnotlarını düşmedi. Bence yazarın (anadili değil) dil bilinci bunu da gerektiriyor.

Burada diğer bir sorun daha var:

3 küsur saatlık filmlerde, sözdilinden çok daha karmaşık olan sinema dilini anlamakta güçlük çekmeyen görsel-işitsel gelişkin kişi, sözdili açısından 20 sözcüklü bir tümceyi okurken zihinsel açıdan tıkanp kalabilmekte, çünkü artık çağımızda yetersiz / etkinsiz okuryazarlık geçerli / moda.

Yani başka bir deyişle okur, filmsel dildeki anlama zorluklarını aşmak için epeyi çabalarken, sözdilinde bu kolaylaştırıcı çabayı hala yazardan umuyor.

Hiç yorum yok: