Cuma, Ağustos 17, 2012

İNSAN CEHENNEMİNİN GÖBEĞİNDE


16.08.12, 13:25.

İNSAN CEHENNEMİNİN GÖBEĞİNDE

İronik, gerçekten ironik: Yaşamım boyunca, önceleri adını koyamadan, sonraları adını koymuş olarak, insan eliyle bu dünyada yaratılmış bir cehennemin göbeğinde yaşayageldim.

Bir: Önce (1960’larda) cennet vardı. Dolayısıyla (1980’lerden itibaren) cehennem, daha büyük ve daha acıtıcı oldu. (Bunun devimselleri ayrı bir konu.)

İki: Bu süreç, insan eliyle yaratılan dertlerin çözümlü olduğunu ve asıl önemlisi dertlerin yaratılmayabileceğini sergiledi.

Üç: Ağırlıklı olarak, zekat keçisi olarak  görüldüğüm için, az olarak biraz kendim belaya bulaştığım ve biraz da beynimin bedelini ödediğim için, bu cehennem beni daha çok yaktı. Ancak hiç yakmaması gerekirdi, yani adalet diye bir şey olsaydı.

Dört: Genellikle, yerel ve kürel cehennemler pek eşzamanlı olmazlar ama Türkiye ve Dünya 2012 belanın tam da göbeği durumunda.

Yine de, birşeyler öğrenmişim. Kıçımı kurtarıyorum sonuçta. Acıtıyor ama yine de kurtarıyorum.

Biz 1978’liler, 20. Yüzyıl’ın son tekne kazıntısı ilericileri idik. Bizden hemen önceki momentteki 1968’liler ise, 2. Dünya Savaşı sonrasındaki ilk ilerici kuşaktı. Onların şu andaki konumlarını, bir 1978’li olarak izlemek, ibretlik bir seyir durumunda. Göreli olarak, tüm fatura onlara çıkıyor ve onlar da yerlerde sürünüyor. (Gerçi bizim kuşak çok daha yoğun şiddet kullandı, en azından Türkiye’de.)

1988’liler ve 1998’liler arada kaynadı ama 2008’liler ve 2018’liler, yani şimdiki ve bir sonraki ilerici kuşak, umut verici durumda. Onlar da kendi hatalarını kendileri yapıyorlar ama en azından gelecek için çözüm üretir durumdalar. Tabii ki olmayana ergi ve negasyon yolu ile. Zaten başka türlüsü de henüz becerilemiyor gibi.

Türkiye’de ayakta kalmış en azından 70 kişi biliyorum. Kuramsal olarak işleri düzeltmeye yeterler ama hemen her yaş grubuna dağılmış durumdalar ve malumunuz üzere Türkiye’de kuşak kopukluğu çok yoğun yaşanır. E tabii, bir de benim yorgunluğum ve asosyalliğim var. Kollektif çalışasım yok hiç bu sıralar. Kendi kıçımın derdindeyim açıkçası.

Böylelikle, yıkımı seyrederken, bir de onu kaydederken, eğer vardı ise, yangından ilk kurtarılacak olanları da kaydediyorum ama kurtarmaya yanaşmıyorum. (Kurtarabilir miyim, ayrı konu.)

Duruma genel olarak bakınca, ortalık yıkım dolu olsa da, gayet optimistim gelecek için. Sonuçta, halihazırdaki bedel ödenince, yol açılır ve henüz doğmamışların ödeyeceği bedel azalır.

Cengiz Han’dan sonra da, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra da, herşey yeniden kuruldu. Demek ki şimdi de öyle olacak.

Soru şu:

Ben o panoramada hangi, kim, ne, nerede ve nasıl olacağım? (O panoramada yer alacağım kesinleşiyor gibi.)

Dipnot: Birden aklıma şu geldi: Heisenberg, Planck’ı 2. Dünya Savaşı sırasında Almanya’da kalmaya, Almanya’nın savaşı kaybedeceğini ve savaştan sonra Almanya’da bilimin yeniden kurulması gerekeceğini söyleyerek ikna eder. Ben de, kendi kendimi öyle yapmaya ikna eder gibiyim.

Hiç yorum yok: