Epistemolojik açıdan çok ilginç bir momentteyiz: Tarihte ilk kez
simülasyonlar gerçekten daha gerçek olmakta. Bunun temel nedeni, statiklikle
dinamikliğin çok ilginç bir grift-geçişim örüntüsü çizdiği bir dönemde
yaşamamız.
Çocuk oyunu, bilgisayar oyunu, ludoloji, benzetişim (simülasyon), efsane,
arkatip, vd, hepsi hepsi, genel olarak gelen ve/ya gelecek gerçekliklerin
bilinçli ve/ya bilinçsiz zihinsel ve/ya kültürel tasarımlarıdır. Bunun temel
nedeni, genetiğin yerini kültürün ve iç belleğin yerini dış belleğin almasıdır.
Yani toplum, zihinselden çok kültürel yollardan yeni şeyler öğreniyor ki
ikisinin dinamikleri birbirinden oldukça farklıdır ve bu da neden toplumun çok
yavaş ve milyonda bir bireylerin neden çok hızlı öğrendiğini açıklar: Kültürün
jetonu zihinden daha geç düşer.
Oyun kuramı ve sibernetik, doğrudan bu alanı çalışmayı yeğleyen
çokdisiplinli bilgi alanları ama ne yazık ki 70 yılları dolmasına karşın hala
emekleme evresindeler. Çünkü, tıpkı i sayısı durumundaki gibi, onları da icat
edenler (Nash ve Wiener) bugünün koşullarını öngörebilecekken bunu yapamadılar.
Şimdilerde bu aşağı yukarı halloldu. Stratejist başlığı altında toplanan
uygulamalı gelecekbilimciler birçok şeyi olmadan tasarlayabiliyor. Öyle ki
tasarım kimi gerçeğin hemen önünde vuku buluyor.
Bu konuda bir örnek de ABD’den gelmiş:
“Simülasyonun en kilit ülkesi olan Türkiye, oyunun sonuna kadar Suriye’ye
tek başına müdahale etmekten kaçındı. ABD ve Suudi Arabistan ekipleri ise
Türkiye’yi buna zorladı.
Önce Suriye’deki olaylarda ölenlerin sayısının artması meselesi gündeme
geldi. Türkiye yine müdahaleden uzak durdu. Bu kez Suriye’den kaçan
mültecilerin sayısı arttı. Bu da Türkiye’nin müdahalesine yetmedi. Ancak
bombalama olaylarının başlamasıyla birlikte Türkiye, Suriye’ye askeri operasyon
başlatmak zorunda kaldı.
Senaryoda bombalamaların nerelerde olduğu tek tek belirtilmedi. Ama Türkiye
ekibinin konuyu kendi içindeki değerlendirmesinde Gaziantep ve Kahramanmaraş
gündeme geldi. Bombalamaları kimin yaptığı
söylenmedi.”
Bu durum, planlayıp vurmak mıdır, yoksa öngörünün gerçekleşmesi midir?
Şu anda fark noke.
Ancak simülasyonda eksik olan nokta şu: Şu ana kadar Türkiye zaten
Suriye’ye kezlerce girmek istedi ve ABD tarafından engellendi. Suudi
Arabistan’ın yangına benzin dökmesi ise, densizlikten başka bir şey değil,
çünkü çarşıdaki bulgura giderken evdeki pirinçten olup, iktidarlarını
kaybedebilecekler.
Oyunda bu kadar az değişken-parametre-oyuncu yok. Filistin ve İsrail
teröristleri ve devlet teröristleri, pratik açıdan sürpriz at durumundalar.
Yani, ne yapacaklarını kendileri de bimiyor ki biz bilelim. Ancak bu, ‘bir
puslu hava perdelemesi’ değil, gerçekten yeni durumda herkesten şaşkın. Tamam,
Arap Baharı geyikleri filan ama herkes durup dururken bir anda 1 milyar kişinin
savaşa girebileceğine ancak yeni aydı. Aymayanlar da var ama onları geçelim,
oyunda o denli ağırlıkları yok.
Yeniden simülasyona bakalım:
Benzetişimde diğer parametreler de olmalı. Oyunda, ABD ve Türkiye temel
parametre ama Suudi Arabistan değil. Gerçek yaşamda da değil, benzetişimde de
değil. Benzetişimde ABD bunun böyle olmadığını bilerek, onu başka ülkelerin
yerine ‘perdeleme değişkeni’ olarak yaratmış olabilir.
Yeniden gerçeğe bakalım:
Türkiye’nin savaşa girip girmeyeceğine kimse karar veremeyecek, kendi bile,
çünkü bu domino etkisini kimse hesaba katmadı.
Aslına bakılırsa, farklı yollardan da olsa, benzetişimde de, gerçekte de,
işler çığırından çıktı.
Sonul gerçek bu.
Bu durumda kimse gidişatı belirleyemez, bu mikro ölçekli örnekte de öyle,
genel makro durumda da öyle.
Bu öz kaotik bir durumdan çok, yapay bir kaotik durum.
ABD’nin kendi yarattığı yapay
kaotikliği, geleceksel potansiyel bir öz kaotiklik olarak gelecekten devralması
ve nou aktuelleştirmesi de, oyunbilimin olanakları arasındadır.
Asıl saptamamız da budur.
Açıklama: Büyük devletlerin son dönemlerinde birden çığırından çıkıp, saçma
sapan davranmasının kaderselliği, tarihte ve gelecekbilimde şimdiye dek çok
tartışıldı. Bu metin, onun bir dinamiğine açıklama getirme çabasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder