Çarşamba, Ağustos 29, 2012

Liberalizm ve Marjinaller


1980’lerin neo-liberalizmi ve neo-globalizmi ilginç panoramalar ortaya çıkardıı:

Liberalizm her kesimi sömürdüğü gibi, marjinalleri de sömürmek istedi ama ilginç biçimde ortada marjinal kalmadı.

Neden?

Bizde de dünyada da neo-liberalizm dalgalar halinde geldi yaşandı. Bizde 3 dalganın periyodu kesin: Özal, Çiller ve Erdoğan.

Daha önceleri de, taa modern resim döneminden beridir, acaipler, marjinaller, ayrallar, anormaller satış konusu olagelmişti zaten.

Şu anda ilginç olan durum şu: 1980’lerin liberalizmi 1990’ların başında piyasada ilginç insan bırakmamıştı. Komünizmi bile, Bertham Gross’un 1980 deyimiyle dostça bir faşizm (Friendly Fascim) ile soğuran neo-liberalizm, normal faşizmini abarttı, çünkü tüm dünyanın tek bir tüketim toplumu kılınmasını amaçladı. Bunu 30 yıl ve 3-5 dalga ile yaptığında, bizde de onlarda da 2001 ve 2008 krizlerinde olduğu üzere, zaten özünde kriz dolu olan kapitalizm, daha da ilginç bir biçimde marjinalleri ya normalleştirdi ve (Che amblemli tişörtler gibi) tüketim metası yaptı, ya da onları cezalandırarak ‘ileri marjinal’ kıldı (bakınız konu ile bu başlıktaki kitaplar), kısaca Shakespeare oyunları gibi ya öldürdü, ya da delirtti diyebiliriz aslında. Böylelikle krizi çözecek beyin fırtınasına anormal elde kalmadı: AB ve ABD akil adamlarını görüyoruz: Yerlerde sürünüyorlar.

Konunun girizgahından anlaşılacağı üzere ben bir ileri marjinalim, yani marjinallerin cezalandırılan safından. 52 yaşıma kadar dayandım ve daha fazla ölmeye katlanamayarak, normallerin dünyasına girdim.

Karşılaştığım durum bu oldu:

Normalleştirilmiş marjinaller benim hala bakir marjinalliğimden nefret ettiler, asıl normaller ise hala ölmemiş olmamdan nefret ettiler.

Benim marjinalliğim ağırlıklı olarak zeka ve bilgi üzerine kuruludur, disiplinlerarası ve çokdisiplinli olanlarından... Neo-liberalizmin tekno-liberalliği oldukça sahtekardır: Ya 3 kuruşa maaşlı genç mühendis icadının patentini gaspederler, ya da yalnızca boyalı bir marjinalliği pazarda tutarlar. Beni de öyle yapmaya kalttılar.

Ancak 2 noktayı hesaba katmadılar:

Bir: İnternet tuhaf bir ortam: Sanıldığı kadar özgürleştirici olmasa da, bilginin anonimleştirilmesi açısından büyük olanaklara sahip (Wikileaks’i kastetmiyorum): Örneğin, poliyalektiğin mucidi olarak ben ve kuadralektiğin mucidi olarak Marten Kuilman internette birbirimizi bulabildik ve insanlar geçmişte bizimle dalga geçmiş olsalar da, düşüncelerimizi yağmalamaktan kaçınmadılar ama bunun bir kültürel ve zihinsel dölleme olduğuna da aymadılar: Patentli düşüncelerimiz ölümsüzleşti ve anonimleşti.

İki: Holywood, AB sanat filmi ve sarı sinemanın (anime gibi) şiddet virtüözü janrlarını asimile ettiğini sanırken, kendi asimile oldu: Yani, marjinaller normalleri asimile etti ve bildiğim kadarıyla bu tarihte ilk kez oldu. Bunun popüler kültürdeki kanıtları, DC ve Marvel’in çoklu evrenli ve süper kahramanların yeniden yeniden ve aşırı yorumlu öykülerinin çizgiromanları ama bunlar artık Yanki değil, bizim Anadolu’ya gelip 1.000 yılda Türk’lüğümüzü yitirmemiz gibi, kanımız fazla sulandı çünkü, onlarınki de öyle hesap.

Bu yaşadıklarım ölmeye ve delirmeye değerdi. Ayrıca, gerçek yitirenlerin mezartaşı ve ağıdı olmak için de değerdi.

Tamam, liberalizm her alanda kaybetti ama onların geleceği gaspedici gelecekbilimleri ancak ve ancak böyle onların hükümranlığından çıktı. Bu duruma, ya yeni aydılar, ya da çok yakında ayacaklar, yani akil adamları, normallerse globalleştirilmiş ABD rüyasında yaşamayı sürdürecekler: Biz marjinaller açısından hiç mi hiç sorun yok.

Hiç yorum yok: