Öykü:
‘Dr House’ın 5. sezonunun 5. bölümünde, biseksüel ve 10 yıl kadar vadeli
ölümcül hastalığı olan bir doktor kadın, bir barda tanıştığı bir kadınla bir
gecelik bir ilişki kurar.
Kadın onun evinde fenalaşır. Hastaneye kaldırılır. Hasta kadının aslında
doktor kadının Dr. House’ın yanında çalıştığını bildiği ortaya çıkar. Ona
tedavi olabilmek için, onu kullanmış gibi olur.
Kadına konulan teşhis 10 yıllık bir ömürdür. Doktor kadın hasta kadına
kendisinin de 10 yıllık ömrü kalan başka bir hasta olduğu açıklar. Ölüm için
kullandığı deyim, ‘seninle yarışıyorum’dur.
Sonra öyküde u-dönüşü olur ve hasta kadın iyileşir. Doktor kadın yine
limitli ömürlü hasta olarak kalır ve bir gecelik ilişkilerine devam eder.
Çıkarsamalar:
Sınırlı ömrü olan biri travma yaşar. Sınırlı ömürlü biriyle tanışan
kişilerin bazıları travma yaşar. (Ölüme mahkum hastaların yakınlarının
davranışları, durumu inkardan ölene değil, kendine acımaya kadar değişen
spekturmlarda seyreder.) Aynı zamanda bir paylaşım yaşar. Bu paylaşım ortadan
kalkarsa, ölecek olan bir travma daha yaşar. Ölümden kurtulanların tamamına
yakınının yaşamında hiçbir değişiklik olmaz.
Ölüme mahkumlara söylenen, fıkra gibiki ‘1 ayınız varsa, çocuk yapın; 1
yılınız varsa, kitap yazın’ deyişi, yine de bir ideoloji eksenini çizer.
İnsanların tamamına yakını kalcı hiçbirşey yapmaz. Kısa ömrü kalıp bunu
öğrense bile. Ölümden kurtulsa bile.
Ölüm deneyimi çok ender raslanan, yazılı kayıtlarına daha da az raslanan
bir durumdur. Bizde Memet Fuat’ın ‘Ölünceye Kadar’ı bir örnektir. O kitaptan
Fuat’ın ölümü sonunda kendisinin seçtiği kanısına vardım ama bunu kanıtlayamam.
Sorun da bu zaten:
Ölüme karşısında hissedilenleri dilegetiren yazı bile yetersizdir. Elde
yeterince yazılı kayıt olmadığı için, genellemeler yapılacak kadar genişlikte
veri tabanı yoktur.
Ölümü kezlerce yaşamama karşın, ardından gelen travmalar ve bedensel
bitkinlikler, benim bile deneyimlerimi yazmamın çoğunu engelledi.
Yazdıklarım, sonraki ikincil ve üçüncül yeniden yorumlu
art-art-kayıtlardır.
Çok tuhaf ama bu çok az ölüm kayıtları bile bana, ölümsüzlüğün nasıl bir
şey olduğunu düşünebilme yetisi vermeye başladı.
Örneğin, ölümsüzlüğün de ‘çok kez yaşanmış ölüm deneyimi’ gibi, bir tür
özdeşsizlik yaratacağını gördüm. Ölümsüzler önümüzdeki 1.000 yıl daha azınlığın
azınlığı olarak kalacaklar. Zaten insanların tamamına yakını ölümsüz yaşamayı
da beceremez durumdalar, çünkü ölümlü yaşamayı beceremiyorlar.
Ölümsüzle,r 100.000 kitap yazmayacaklar kesinkes. Düşünce nakli 1.000 yıl
daha mümkün olmayacağı için bu en konsantre düşüncelerin üretimsizliği
açısından üzücü. (Düşünce nakliyle kastedilen, zihnin dijital kopyalanması
değil, beynin yazılım-donanım bireşimindeki epistemolojik çkarsamalarının,
yalnızca o beyne özgülüğünün şimdilik (diyelim yine 1.000 yıllık) kalıcılığı.)
O kurmaca örnek, bana bunları düşündürttü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder