Tarihte alınan aralık ölçeği görülen panoramayı doğrudan etkiler.
Buna Türkiye’den bir örnek verelim.
Yukarıda anılan dönemler eşit uzunlukta ve ikincisi henüz tamamlanmadı ama
bazı açılardan denklik taşıyorlar:
1946-1980 arasıki 34 yıllık dönemde, Türkiye çokpartili döneme geçti,
sıfırıncı liberalizmi denedei ve 3 askeri darbe oldu.
1980-2014 arasındaki 34 yıllık dönemde ise, 3 liberalizmi hegemonyacılar
başarılı olarak dayattılar. Global gelişmeler nedeniyle de, libelarizm de tükendi.
Sonuçta demokrasi her 2 dönemde de en son öne alınan süreç oldu.
Cüneyt Arcayürek’in toplamda 20 cildi ve 7.000 sayfayı aşan, güncel
gazetecilik bakış açısından yazılmış olan, bu dönemlerin tarihçesine
baktığımızda, iktidar seçkinlerinin hiçbirinin öncelikli yeğleminin demokrasi
olmadığı görülüyor. Onun yerine, görülen alaturka bir tavır: İdare etmek (mecaz
anlamında). Demokrasi, ortada top çevirip idare edilmeyip, üzerinde militanca
mücadele etsen de, 100 milyon nüfuslu bir ülke ve 10 milyon nüfuslu
büyükkentler için, gerçekleştirilmesi zor bir proje veya başka bir deyişle
dünyada da durum bizimkine benzer, hem 1., hem de 3. Dünya’da böyle.
Bu 68 yıllık panorama, 90 yıllık Cumhuriyet tarihçesinin bir parçası
olmasına karşın, bu daha dar referans, 9 dönemli (3 adam 3 darbe + 3
libelarizm) açılımdan daha açıklayıcı olmakta.
Bu açıdan bakıldığında 1. Cumhuriyet’in biteceği de, bitmişliği de, onun
sürmesi için cidden hiç uğraşılmamış olduğundan ve generaller gibi uğraştığını
sananların da onu yıkmaları nedeniyle, açıkça ortada imiş gibi gözleniyor.
Bu da farklı bir bakış açısı işte.
Dipnot: Okur göremese de, bu bakış açısı aynı zamanda AKP’nin 2013-2023
hayallerinin geçrsizliğini de imliyor.
(2-3 Mayıs 2012)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder