İnsan yaşlandıkça gelecekten pek bir şeyler ummamaya başlıyor. Türkiye gibi bir yerde, yeninin eskiden kötü olmasına alışa alışa, Pavlov’un köpeği gibi olunuyor: Her yılbaşında tüylerimiz diken diken oluyor.
2011 seçim yılı. 2012 de seçim yılı. 2013, gelecekbilim hesabıyla, Türkiye için ekonomik kriz yılı. Teğet geçirtilmiş gibi yapılan, 2008 ve aslında olağan yılı olan 2015 krizi, erkene alınmış duble kazıklı yol olarak, bizlerin münasip bir yerine girecek.
Türkiye’de yaşlanmanın tuhaf bir yönü de var: Toplumsal sorunlar sana pek dokunmamaya başlıyor. (Bu durum, bizden zengin ve bizden fakir başka ülkelerde nasıl bilmiyorum.) Asıl yük gençlerin omuzuna biniyor.
Bu durumda bakıyorsun:
ABD bastı 1 trilyon dolar, AB bastı 1 trilyon dolar (666 milyar avro); bunların % 5-10’u Türkiye’ye çook sıcak para olarak girecek. 2 seçim salvosu ile bizimkiler, yok yakacaktı, yok yiyecekti, yok seçim gecesi nakit yardımlarıydı derken, en az 10 milyar dolar basacak.
Sonra mı?
Sonra, deniz ve para bitecek.
Ne zaman mı?
En geç 2013 Haziran’da.
2,5 buçuk yıl sonrası için üzülmek istemeyebilirsiniz veya 2,5 yıl sonraki kriz için şimdiden önlem almaya çabalayabilirsiniz.
Ben, ikincisini yeğlerim.
36 içkili yılbaşından sonra, 1 yılbaşına ilk defa içmeden girdim. 2011’in alkolsüz bir yıl olacağını sanıyorum ama başka o kadar çok sağlık sorunum çıktı ki içkiye geri dönmeyi bile düşünmeye başladım.
Benim durumumla, Türkiye’nin durumu benzeşiyor: Hasta gidici, elden gelen sonu birazcık daha uzatabilmek.
Ne öleceğime üzülüyorum, ne de Türkiye’nin yok olacağına üzülüyorum.
Öğrenilmiş çaresizliğin tevekkülü: 2011 bu işte...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder