Cuma, Ocak 13, 2012

Nishimura ve ‘Pulp Feature’ının Anti-Post-Sinema’sı

Öncelikle belirtelim:

Yanki Tarantino, bunu bile beceremedi. Beceremediği şu:

Nishimura; ‘The Machine Girl’, ‘Tokyo Gore Police’ ve ‘Helldriver’da bir janrda dolanıyor:

Absürd-korkunç-komik melezi / kırması olan bir ara-alt-tür.

Kitano ve Miike, şiddetin absürdüne daha önce varmışlardı.

Ancak, şuna varamadılar:

Japonya sanatçıları, artık 1945 atom bombalarının mazlumu değildir.

Kitano, komedyenliğinin verdiği kök nedeniyle mi demeli, kişiliği çok ağırkanlı olduğu için mi demeli bilemiyorum, çok anlatı kabızı biri. Bunu bir tek ‘Zatoichi’de inanılmaz bir epik-final çıkışı ile kırar.

Miike ise, gerçekten en baştan absürddür. Filmlerinin üçte ikisi saçma sapandır.

Ancak Miike, ‘Ichi # 1’ ile hem şiddeti aşar, hem de şiddetin komikliğini çok naturalist bir yoldan vurgular.

Hishimura, bunların dışında bir yerlerde.

‘Suicide Club’, ‘Survive’ mangasının ve animesinin bir yorumu idi ve yalnızca yanıtlanmamış sorular açısından anlam boşluğu taşıyordu.

Nishimura, onu geçmiş, adı anılan 3 film ile, Çinliler’in 1960’ların sonundaki teknolojiyle yaptıkları, günümüz açısından hem absürd, hem de komik döğüş filmleri gibiliğe gitmiş. Ancak isteyerek ve bilerek. Hatta ürünlerinin sattığını görünce, bunu vurgulayarak büyütmüş.

Bu durumda bilgisayar oyunu kuşağı apartman / site çocuklarının zevk alacağı türden, yapay bir şiddet dünyası bilerek oluşturulmuş.

Buna karşılık ‘Ölüm Oyunu 1-2’nin aşırı naturalizmi ve şiddeti çırılçıplak ve doğrudan basitçe gösterebilmişliği, Nishimura’yı geç kalmış kılıyor. Hele hele Tokyo, gerçek yaşamda artık füzelerle korunurken. (Bu, animelerde 30 yıl boyunca işlenen bir paranoyadır ve artık gerçekleşmiştir.)

Nishimura, ne düşünürse ne düşünsün, ne yapmak istemiş olursa olsun, sinema-dışı bir alanda kalmış.

Bu, post-sinema değil. Bir tür anti-post-sinema.

Hiç yorum yok: