Çarşamba, Ocak 04, 2012

Selim İleri Dikmesi

Kendisini kurmaca değil, kurmaca-dışı eserlerinden dolayı beğenirim.

En son 2002 tarihli nehir-söyleşisini okuyunca, kafamda bazı şeyler netleşti:

İleri, melankolik değil, duygu kabızı. Duygularını kıymetliyor ve dışarsamıyor, içinde bekletiyor, onyıllarca.

Duygu kabızlığı, duygu püritenliğinden farklıdır.

Duygu püriteni olabilirsiniz ama İleri ilk ve onu ünlü eden romanlarında hep duygu israfı eylemiştir.

Bu da bizi, TC dönemi yazarlarının kendilerinin olduğunu sandıkları ve gerçekte kendilerinin oldukları arasındaki farklara götürür.

Bunu saptamak eleştirmenin işidir. Yazarın kendisi de bunu yapabilir ama o zaman yalnızca bir şerh olur; ister eleştirmenden önce, ister ondan sonra yapılsın.

İleri bir 1968’li ama kendini bireyci sayıyor ama değil, cemaatçi.

Gençken bireyci geçinirken, yaşlanınca cemaatçileşmesi; gençken devrimci, yaşlıyken muhafazakar olanların türünden bir davranıştır.

Metafizik sentimentalizmi şeriatçıların üstlenmesi nedeniyle de, tuhaf bir noktaya varmıştır. Atay gibi, İleri de, sonradan sağcıların keşfettiği yazarlar arasına katılmıştır.

Türk sağ cenah eleştirmenleri, histerik hissiliği severler, İleri de böyledir. Kabalcı ile İleri’nin önce çatışıp, sonra kaynaşması yukarıda sayılanların hulasasadır.

Hissilik, yanlışlıkla Kemalettin Tuğcu’da histerik sentimentalizm gibileşmiştir ama bu geçersizdir. Tuğcu realisttir: ‘Köprüaltı Çocukları’ 1930’da da vardı, 2010’da da var.

İleri’nin Tuğcu romanları okumayı sevmesini anlatış tarzı, kendi duyarlılığını göstermek için, Tuğcu’nun yazarlık kıymetini göstermek için değil.

Sonuçta İleri, doğru girdilerle / seçeneklerle yanlış çıktılara varabilen ender sanatçılardan / yazarlardan biri olmuş oluyor.

Kendisini bu noktada dikmeliyor ve değilliyoruz.

Hiç yorum yok: