GİRİŞ
·
Deyiler, episodik olacak.
·
Söylem, ilklik nedeniyle deneysel
belirsizlikte kalacak.
·
Akışkanlık / devimsellik,
çelişkili önermeler sonuçsayabilecek.
·
‘Oyun demosu’ parçasının sonradan
eklenebilmesi gibi, açık uçlu bir metin istifi olacak, metin bittiğinde ‘trük’
ekine hala açıklık gibi…
·
KISA FİLM
Koyutlar
·
Kısa filmin kısalığı görelidir,
uzun filmin uzunluğu gibi… Uzun, 50 yılda 80’den 120 dakikaya uzadı. Kısa,
kısalabilir de, uzayabilir de ki bu onu diğerinden ayırır.
·
Okullarda olsun, pratikte olsun,
yönetmenlerin, ilk uzunlarından önce, kısa çekmeleri, kısayı kendiliğinden bir
tür hazırlık, deney, laboratuar, stüdyo, atölye kılıyor. Biri, ‘tersi olmalıdır,
yani kısa uzundan sonra çekilmelidir’ dediğinde şaşırdım ve sonradan ona hak
verdim. Kısa öykü yazmak da, uzun öykü veya roman yazmaktan daha zordur ve daha
çok ustalık gerektirir.
Açılımlar
·
Genelde belgeseller kısa, kısalar
belgesel oluyor ama Flaherty’nin başyapıtı ‘Kuzeyli Nanook’un en azından
girişinin kurmaca bir yapıt olduğu
unutuluyor.
·
Kısa film, henüz klipler
yaygınlaşmadan önceki dönemde, öyle olduğunu ayırsamaksızın, anlatı açısından
klibimsilikler içeriyordu. Örnekse, 1977 tarihli Aleksandar İlic’in başyapıtı
‘Balyoz’ bile, biraz kısaltılıp fonuna ‘hard-rock’ bir parça konulursa, klip
niyetine seyredilebilir.
·
Kısa için sesli, renkli,
animasyon, kukla, vd sınırlaması yoktur.
·
KLİP
Koyutlar
·
Süresi, şarkılar nedeniyle 5 dakikayı
pek geçmez.
·
Siyah-beyaz veya renkli
sınırlaması yoktur.
·
Çizgifilm veya bilgisayar
animasyonu olabilir.
·
Sessiz müzikler olabileceği gibi,
sessiz klipler de olabilir.
·
Kare-birim zaman alt sınırı,
insanların algı eşikleri nedeniyle, 1/100 saniyedir, ileride 1/1.000 de
olabilir.
·
İleride holografik klipler de
olacak.
·
Kliplerde zaman; doğrusal,
tersinmez, sürekli olmak zorunda değildir.
Açılımlar
·
‘Klip’ dendiğinde; müzik videosu
(Kral TV klipleri), jenerik (‘James Bond’ filmleri), ara jenerik (Asit Evi), art
jenerik (Jackie Chan filmleri), reklam filmi (Alternatif Bank 2000, TC), film
tanıtım fragmanı (Blackjack), episodik planlar + film müziği (Romeo Ölmeli)
ve/ya manga animesi şarkılarının planları (Ghost in the Shell) gibi türlerin ve alttürlerin hepsini
anlıyoruz. Burada kullanılan adın ‘klip’ olması zorunlu değildir.
·
Klipler, müziksel açıdan da ayrı
kategorilendirilebilir: ‘New Age’ klibi ile pop klibi bambaşka şeylerdir. Melez
klipler de (hem film müziği klibi olması, hem de müziğinin melez olması nedeniyle
Godzilla) olabilir.
·
Klibin temel özelliği, zamanı
optimum kullanımı ve bu kısacık sürede anlatı klişelerini bozup yenilerini
kurabilmesidir.
·
Episodik anlatıda, bütünün
içindeki parçalar demonte edilince, bağımsız anlatı birimleri olabilirler ve
sıralamadan muaftırlar. Filmlerde klipleşen planlar bu niteliklidir.
·
Bazı kliplerde ve reklamlarda
(Alternatif Bank, 2000, TC) zaman, ‘1-2-3-4-5-6-7-8-9’ yerine,
‘1-2-2-3-3,5-4-6-5-7’ gibi, durgu, yavaş çekim ve geri çekim parçacıkları
içeriyor. Müzikte zaman akışı, türk aksağı, velvele ve mehter ritm-temposu gibi
aykırı örnekler içeriyordu. Sinemada bu yeni deneniyor veya yaygınlaşıyor.
·
Öncekinin açılımı: Hız algısı ters
artetkileri de var. Zaman akışı bozumu, zamanın verildiği gibi, değil, kişiden
kişiye de değişebilen, bozunmuş algılara yol açıyor. ‘2-2-3’, ‘durgu’ olarak
değil, ‘devinim devamı’ olarak algılanıyor ama çok kısa bir süre için.. Bu da
‘sıkışan titreşim’ izlenimi yaratıyor.
·
Klip, bir müzik parçasının
satışını çok etkiler.
·
Klip yapımı, uzun-kurmaca film
denli pahalıdır. O nedenle on parçalık bir albüme yalnızca bir veya iki klip
çekilir.
·
REKLAM
Koyutlar
·
Reklam filmi, mal satmak için
yapılır.
·
Reklamın verim oranı % 50’yi
geçmez, diğer bir deyişle genelde maliyetini karşılamaz ama totolojik bir
biçimde başkaları da reklam yaptığı için yapılır.
·
Sanat filmi yönetmenleri, reklam
filmi de çekiyorlar. Reklam filmlerinin sanatlaşması biraz da bu yüzden. Olayın
ahlaki yönü (reklam parasıyla reklamı eleştiren sanat filmi çekmek gibi)
tartışma dışı bırakıldı.
Açılımlar
·
Reklam, şimdilik en kısa süreli
filmdir (20 saniye) ama daha kısaları da yapılacak, yani 1 saniye ve 1.000 plan
gibi... Bu nedenle, insan algısını uyuşturuculardan sonra, en çok hızlandıran
olumsuz zihinsel / kültürel öğe reklam filmidir.
·
‘Silkcut’ gibi ender raslanan reklam
filmleri, reklamdan önce ve daha çok sinemadır. Tersine; ‘Baraka’ gibi filmler,
sinemadan önce ‘reklam’ veya ‘ideolojik propaganda’ veya ‘halkla ilişkiler’dir.
·
Reklam, en tehlikeli, yani
informatik / kognitif açıdan en zehirli / faşist alanların bile sterilize
edilebileceğini gösterdi. Başka bir
deyişle, 10.000 reklam seyri bağışıklık yaratıyor (herkeste değil tabii ki).
·
JENERİK
Koyutlar
·
Jenerik, filmin başında ve/ya
sonunda konulur. Woody Allen’ın ‘Manhattan’ı (birden çok / deneysel jenerikli) ve Paul Mc Guigin’in
‘Asit Evi’si (ara jenerikli) gibi örnekler azdır.
·
Ön jenerik, seyircinin filme
ısınmasını sağlar.
·
Art jenerikteki yazılar, seyirciyi
genelde sıkar ve sanatsal olmasına ön jenerikten daha az çabalanır..
Açılımlar
·
Jenerik, filmden apayrı nitelikli
olabilir, Jean-Paul Belmondo’lu ‘Hayvan’ınki veya ‘Fight Club’ınki gibi…
·
Trier’ın dogmasının yönetmen
adsızlığı, ‘jenerik varlığı ya da yokluğu’ sorusuna yanıt vermiş sayılmaz. Bu
sorunun soruluş biçiminin, konunun içerik (yani, ‘jenerik nedir’, ‘neyin
jeneriği’ ve/ya ‘jenerikte ne’) olarak değil, yalnızca biçim sorunu olarak ele
alındığını göstermesi ilginç.
·
DEMO
Koyutlar
·
‘Demo’ dendiğinde, bilgisayar
oyunlarının tanıtımı için hazırlanmış, film fragmanlarına benzeyen,
oynanmaksızın yalnızca seyredilen ürünleri anlıyorum.
·
Demo; reklam niteliği de taşır,
(burada ayrıca incelenmeyen) fragman niteliği de taşır, kısa film niteliği de
taşır.
Açılımlar
·
Bizi ilgilendiren ‘kısa film’
niteliğidir. Neden, konuyla ilgisiz gözüken bir parçayı kısa film sayıyoruz?
Demonun başı ve sonu vardır. Öyküsü vardır. Seyirciyi / oyuncuyu çekmek için,
fragmanlarda olduğu gibi davranılarak, en çarpıcı yönleri öne çıkarılmış
öyküselliği vardır. Bir demoyu seyredip bitirdiğinizde, bir kısa öyküyü
okuduğunuzdan daha çok bilgisel malzeme edinmiş olursunuz (bunun nedeni
görsellik değildir, yüksek anlatı hızı ve yoğun öyküdür).
·
Oyunlar, bilimkurgu romanlardan
uyarlanabildiği için, filmini izlemeksizin bir romanın oyunuyla karşılaştığınızdaki
izlenim ilginçtir (benim için Übü’de öyle oldu): Ana metnin topografyası bir
hayalet yazar tarafından yorumlanmış gibidir
(ki bilimkurgu romanlardan filme geçişlerde bu hemen her zaman yaşanır
ki bu özle ilintili bir çıkma demektir ki bu başka bir yazının konusuna girer).
·
Oyunlar, 3 boyutlu hazırlandıkları
ve yapay görüntüler oldukları için, çizgifilm sınıfına girer. İnternette
yayınlanan ilk yapay filmin bir demodan farkı yoktur, çünkü Humphrey Bogart Bruce
Willis, Marilyn Monroe Julia Roberts olabilir, tüm kombinasyonlar yalnızca para
ve zaman sorunudur. Hazırlanış kuralları nedeniyle, yeniden çekimin en ucuz
(aslında limit bedava) olduğu alan burasıdır.
·
Oyunlar, sanal dünyaya (veya
siberuzaya) en yakın kültürel olgulardır. Örneğin, yolları çatallanan öyküler
bu biçimde yazıldı. Bu nedenle belki de, geleceğe en yakın temasta olan
sinemasal alan budur, denilebilir.
·
Demolar, 3 boyutlu devinimi
sinemaya en çok katan ürünlerdir. Matris’deki ve Titan’daki ilk uzay döndürümü
planları tümüyle oyun demosu yaklaşımlıdır. Bunun kanıtı, hafif duraksamalı
akışlarıdır. Oyun tasarımcıları arasında Holywood’da görsel efektçi olarak
çalışan çoktur.
·
ODAK
·
Sinema ilk yüzyılı ertesinde,
tür-sanat filmi ayrımında olduğunca, kısa-klip-reklam-jenerik-demo ekseninde de
başkalaşım geçirmekte. Bunun bir bölümü bilinçli / istenen, bir bölümü
bilinçsiz / istenmeyen edimlerden oluşmakta.
·
George Melies’den, yani sinemanın
başlangıcından beri, ‘trük’ var ama tıpkı bilimkurgunun 20. Yüzyıl’da
başlamaması ama o zaman tür olması gibi, ‘trük’ 21. Yüzyıl’da artık bir tür.
Ancak, diğerlerine oranla daha geride kalmış durumda.
·
Hepsi de, içerik (: nasıl)
şeyselliğini (çelişkili gelse de aslında biçimi) öne çıkaran türler. Bunu,
sinemanın bugüne dek içerik (: ne) sorununu çözememesiyle birleştirince, bu
alanın çifte (çoğu kez daha çok) değilleme (: negasyon) gerektiren bir alan
olduğunu saptarız (ki buna ‘negatialectics’ (: değillemler veya değilleme
eytişimleri) denebilir).
(Haziran – Kasım 2000)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder