Pazar, Kasım 04, 2012

Tarkovski’nin Filmlerindeki Metafizik Başarısızlıklar




Bir peygambere küfretmek kadar zor bir konu bu. Tarkovski, metafizik alanın sinema gurusu sayılıyor. Yine de bir deneyelim:

En başarısız 2 filmi, bilimkurgu hakkında olanlar hakkında daha rahat konuşulabilir.

Onun bilimkurgudaki metafizik algısızlığıyla başlayalım ama önce onun filme çektiği 2 bilimkurgu romanın yazarının ülkesinin Polonya ve SSCB olmak üzere, 2 eski Doğu Bloku ülkesi olduğunu, dolayısıyla, bu başarısızlığın, din, ülke, film / janr gibi, Tarkovski’nin varlığını dayadığı 3 sac ayağında da yanılmış / ıskalamış olduğu gerçeğini gösterdiğini belirtmek gerek.

Solaris’te, (Stanislav Lem) romanda adam gezegeni tanımak için yüzeye inip, ona temas ediyor; yani, ötekiyi anlamaya çabalıyor. Ötekiyi anlama çabası bir ‘kendinden aşkınlık’ eylemidir. Oysa, Tarkovski’de gezegen, adamı tavlamak için astronotun evini taklit ediyor ve onu cezbediyor. Bu ‘kendindelik’in (identity) ve ‘ev’in ikili ‘içkinliği’dir. İçkin (immanent) metafizikler insanı, Heidegger’de olduğu gibi, faşizme götürebilir.

‘İzsürücü’de (metin: Uzayda Piknik, Strugatski kardeşler), romanın sonunda kahramanımız, o kadar gereksinimi varken, kendisi için hiçbirşey istemeyip, insanlık için bir şey isterken, yani yolunun menzilini apaçık ortaya koyarken, filmde insan-kahraman yolunda kayboluyor. Film, istemeden, Tarkovski’nin ağırkanlı çekimleri yüzünden, tam da ‘yoldalık’ [(menzile varamayacak topal karınca, Hac yolunda) ve (sonsuz olmayan Tao, Tao değildir)] metafizik atmosferini verebilecekken, yine onun ‘opak su görüntüsü’ takıntısı yüzünden, konusal odağını yitirip gidiyor, çünkü yol saydamdır, opak değil. Bir de, kendin yol olmadan, yolcu olamazsın.

En başarılı filmine bir bakalım:

Bana göre ‘Andrey Rublov’ onun en başarılı filmi. Başkaları da öyle düşünüyorlar: O kadar ki onu sinema tarihinin en iyi filmi sayanlar bile var.

‘Andrey Rublov’un kendi içinde avantajı, zaten konusunun bir papaz-sanatçı hakkında, yani çifte-metafizik içerikli olması. Papazlık, Hristiyanlık dini açısından metafizik alanda kalıyor. Sanatçılık ise, yaratıcılık nedeniyle, kimilerince ve belli bölümleriyle metafizik alanda sayılıyor.

Filmde 2 yerde tam anlamıyla metafizik-falso olan plan var:

Çanı yapan çocuğun mesleksel sırrı olmaması ve papazın adam öldürdüğü, yani ölümcül bir günah işlediği için konuşmama yeminini, onu teselli etmek için bozması: Bir günahın bir yalanla telafisi mümkün değildir.

Ben, Tarkovski’nin yaşamı boyunca, başkalarına ve kendine de epeyi yalan söylediğini düşünüyorum.

Hiç bahsetmez ama filmlerinin bazı metafizik planları kadınların tasarımıdır. Kadın metafiziği, erkek metafiziğinden oldukça farklıdır, bakan göz onu kolayca ayırsar. (Burada, Ayşe Saşa’nın Orhan Pamuk’un ‘Gizli Yüz’ünü (roman ve senaryo) rezil rüsva etmesi örneğini anımsamak uygun olur.)

Karısını sevdiği kadar, ondan nefret eder ama bu konuyu düşünmeye hiç yaklaşmaz. Matriyarkinin tehlikesinin bilinçsizce ayırdındadır ama aşkperverlik gözünü kör eder.

Güncesine ‘azizbilim’ adını koyar ama ülkesini terkettikten sonra, hiç de koyu Hristiyan biri gibi yaşamaz.

Metafizik konusunu, her filminde bir haç planı koymak gibi, Milan Kundera’nın bir romanında, ateist Çekoslovakya’da iş olsun diye, Hristiyanlık savunusunda bulunup, cezalandırılıp kahraman olup, sonunda bir rahibeyle yatan biri gibi, biraz kaypak düzlemde ele alıyor.

Sonuçta ödüllendirildi. Hiç ödül beklemiyormuş gibi davrandı ama ödülleri de aldı. Azizler genelde ödüllendirilmez.

CİA parmağıyla Nobel ödülü alan Pasternak gibi, biraz dış dünyanın sayesinde SSCB’den çıkabildi ama onun için çok geç olmuştu. Biyografi ve tarih, bu oyunu o kadar çok kimseye oynadı ki o insanların zihinlerinde geçenleri görebiliyoruz artık: Bilseydim, yapmazdım.

Bunlar, sanatçının eserlerinden çok yaşamıdır, denebilir ama o sanat-yaşam çakışıklığını savunan biriydi. Zaten metafizik pek yalan yutmaz, bizdeki en büyük günahları işlemiş, doğmamış yetimin hakkını yemiş, sahte Müslümanlar’ın sırıtması gibi, sahte metafizik-sanatçı da ortalıkta sırıtır, yalnızca imajlaşır.

Konu çok daha fazla açımlanabilir. Son bir darbeyle işi bitirelim:

Metafizik din değildir. Aristo’nun kanıtladığı üzere, metafizik din icat eder, din metafizik icat etmez, onu Allah’a / Tanrı’ya havale eder. Bugüne kadar Dünya’da yalnızca 2 makro-metafizik kategori icat edilmiştir:

Bir: Aristo’nun ‘Metafizik’i. İki: Lao Tzu’nun ‘Tao te King’i. Bunlara 10’ar puan verirsek, onların yanında örneğin Heidegger’in ‘Metafizik Nedir?’i 1 puan ya alabilir, ya alamaz.

Tarih başlamamıştır, metafizik başlamamıştır, sinema başlamamıştır. ‘Tarihte metafizik sinema’ hiç başlamamıştır, tanımı boş kümedir, yanına yaklaşabilen bile olmamıştır. (Çok daha önemlisi, ‘düşünce filmi’ne giden yolun bir bölümü metafizik alandan geçiyor, şimdilik öyle ama gerçek bu.)

Neden?

Çünkü, bu ikisinin sentezi yapılamamıştır, filmi hiç yapılamamıştır. Sentezini bırakın, herhangi birinin filmi de yapıl(a)mamıştır.

Kabahat Tarkovski’de değil, diyemiyoruz.

1 yorum:

ömer çelikkeser dedi ki...

bir felsefe öğrencisi olarak yazınıza 10 üzerinden puanım -10 dur hiç beğenmedim