Dedem 1900 doğumluydu, babam 1936 doğumlu, ben 1960 doğumluyum, kardeşimin
oğlu 1994 doğumlu: Görüyorum ki 3-4 kuşaklık bir beyinsel yanlışlık sürüp
gidiyor bu ülkede kuşaklar arasında, naklen yayın naklen yayın olarak.
1968’lilerin ve 1978’lilerin tarihi ıskalamasını gördüm (bn o sırada kitap
okuyordum, yani çok meşguldüm, mitinge veya cenaze törenine hiç gitmedim).
1988’lilerin ve 1998’lilerin başlamadan bırakmasını gördüm. Şu sıralar (Radikal
Blog’da da) 2008’lilerin denemesini ve yanılmasını izliyorum. Olsun: Milyonda
bir veya yüz binde birlik istatistik onlarda da işleyecek ve 1-10 zirve beyin
onların içinden de çıkacak. Ama ne zaman?
Türkiye Cumhuriyeti süreci / zihniyeti 90 yıllık bir yanlışlık, Tanzimat
zihniyeti 175 yıllık bir yanlışlık, Türk-İslam zihniyeti 1.200 küsur yıllık bir
yanlışlık, alaturka marksist sol 100 küsur yıllık bir yanlışlık olarak sürüp
gidiyor. Türk aydını, bu yanlışlıklar denizlerinde debelen(diril)ip duruyor.
Burada, 18-23 yaş arasındakilerin arasındayım. Yani, 2008’lilerin. Yani,
1990-1995 doğumluların. 1950 doğumluların, yani ilk entellektüel arkadaşlarımın
bazılarının 1990 doğumlu torunları ve 2010 doğumlu torun çocukları var. Yani,
otobiyografimdeki 4 kuşak, 5. ve 6. kuşak gerçeksendi bile.
Türkiye’de eskiden 10 yıl, 1 kuşak farkı ediyordu. Buyrukçu’nun
saptamasıyla olduğu üzere, 1970’lerden beridir, artık 5 yılda 1 yeni kuşak
gelmekte. Öldüğümde 2048’lilerle, yani 2030 doğumlularla muhatap oluyor
olacağımı sanıyorum. Yani, 10-20 kuşak Türkiyeliler’in hikayesini bizzat görmüş
/ yaşamış ve yazmış olacağım. Bunların yazar aday adayı, yazar adayı ve yazar
olanlarının öyküleri, diğerlerinkilerden / normallerden farklı olmuyor, olmadı,
olamayacak da gibi. Bu da bir yanlışlıklar silsilesi ne yazık ki. Tarih hala
tekerrür ediyor.
Gelelim Radikal Blog’a:
6 küsur yıllık Milliyet Blog’da gerontokratlar var(dı) hegemon olma
meraklısı. Yazma huyları, yorum almaya ve yorum vermeye dayalıydı (ve bunun
pazarlığını ve alışverişini yapmaya da). Orada %o 0,5 gibi bir oranda yorum
almıştım ki bu diğerlerinin arasında düşük bir orandı. Radikal Blog’da ise
2.000. metnimde bile henüz 1 yorum almamıştım. Bu durum, yeni kuşak yazar aday
adaylarının bir farkı gibi: Başkalarının yazılarını pek okumuyorlar ve hiç yorumlamıyorlar.
İkinci fark şurada:
Eğer 1 kompozisyon metni, düşünce aktarımı açısından 5/10 verimlilikte ise,
1 makale metni 7,5/10 verimlilikte gibidir. Radikal Genç’te o oran sık sık
aşılabilmişti ama burada ne yazık ki 5/10 için bile zorlanan çok gibi. Burada
(editörlerin değil) yazarların blog yazmayı makale yazmak olarak
algılamamasında pay yüksek galiba.
Kendimi kart bir yazar olarak, genç yazarların arasında gayet neşeli
hissediyorum: Eğlenceli bir yarış bu (ki eskiden bundan nefret ederdim).
Sonuçta insan yaşlanınca düşünerek maç yapıyor, koşarak değil. Örneğin,
maratonda depar atılmadığını gayet iyi biliyorsun. Onlar hata yapıyorlar, sen
öğreniyorsun.
Sevgili gençler Ekim 2012’de 1 aylık deparlarını attılar ve hafiften
yorulup terleri soğumaya başladı bile gibi, günlük yazı sayısı 200’den 100’e
düştü gibi. Yalnızca 1 aydan söz ediyoruz. Oysa, yazanlıktan yazarlığa terfi
sürecim, Dostoyevski hesabınca 10 yıl masa başında dirsek çürütmekle geçmişti
naciz kulunuzun (o zamanlar daktilom bile yoktu).
Radikal Genç’in tüm yazar listesine sahip değilim. O nedenle kaçının
yazmaya bugün hala devam ettiğini bilmiyorum. Ancak, daha 1984’te ‘Yeni
Olgu’da, yazmaya başlayanların % 99’unun yazmayı bıraktığını bizzat gözledim.
Bu 1933 başlangıçlı ‘Varlık’ dergisindeki yazarlar için de böyle. Yani,
Cumhuriyet dönemi yazarları, hala aynı minvaldeler.
Sonuç?:
Radikal Blog’da 100 yazar okudum. Henüz ‘elde var 1’ olmadı.
Herkese kolay gelsin yine de. ‘Huysuz moruk dost’ acı söyler.
Dipnot: En çok okunan bloglar listesine bakınca, daha da acı söylemem
gerektiğini görüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder