Sınıf tanımı geleneksel olarak, burjuvazi ve proleterya biçiminde
oluşturulmuştur. Bu tanım, aristokrasinin egemen sınıf olmaktan silindiği, 1789
Fransa Devrimi’nden bu yana geçerlidir. Proleterya sınıfı ise, 1750’lerde
başlayan 1. Sanayileşme ile tanımlıdır.
Buraya kadar sorun yok ama bundan sonrasında var.
Burjuvazi temel olarak küçük ve büyük diye 2’ye ayrılmıştır ama eskiden
küçük burjuvazi ile kastedilen kesim orta burjuvazidir (şimdilerde orta direk).
Gerçek küçük burjuvanın proleterleşmesi olasılığı her zaman var olmuştur ve
tersi de. Büyük burjuva (komprador), tüm burjuvazinin % 1’i gibidir, belki daha
da azıdır.
Proleteryaya lümpen proletarya ile alt bir tanım daha getirilmiştir ama
engelliler, 3. Dünyalılar, marjinaller gibi ekonomik determinizmin bakarkör
olduğu ama yaşam pratiğinde epey kalabalık olarak var olan kesimler gözardı
edilmiştir.
Sınf ayrımının sabit olduğu, kimsenin aşağıdan yukarı veya yukarıdan
aşağıya pek devinmediği varsayılmıştır ama gerçek öyle değildir:
Bir: Dolar milyarderleri listesindeki
adlar her 10 yılda bir üçte bir oranında değişmektedir.
İki: Sınıf atlama ve düşme, dipdibe
olgulardır ve bazan sınıf atlamak isteyenler sınıf düşerler ve bazan da sınıf
düşecekler sınıf atlayabilirler.
Gelelim bunların toplam demografide ne kadar yer tuttuğuna:
Danimarka ve (eski) Doğu Almanya 1980, kayıtlı olmak açısından ve dengeli
gelir dağılımının görüldüğü yer ve zamanlar olmuştur ve ikisinde de en zengin %
20, en fakir % 20’nin yalnızca 2 katı gelir elde etmiştr. Demek ki kabaca limit
budur denebilir.
Bugün neo-liberal düzende, sıkıp yalarsan 25 yılda bir veya birkaç ev
alabilecek ekonomik birikim sağlarsın (ondan sonra o paraları harcatacak bir
sürü hastalığın olur, ayrı konu). Yani sınıf atlamak, her zamankinden daha kolaylaşmış
gibi gösterilmektedir.
Ancak, ABD’de 1968’den beridir proleteryanın reel ücretleri düşmektedir. Bu
da nüfusun herhalde % 50’si gibi demektir.
Tarım ürünleri fiyatları on yıllardır düzenli olarak düş(ürül)mektedir ve
bu da tarım kesimini açlık sınırına sürüklemektedir. Bu da % 30-40’lık bir
global nüfus dilimi demektir. Bu kesimlerin bir bölümü yüzyıllarca uzamaz
kısalmaz olarak yaşagelmişti.
Dolar milyonerlerin ve milyarderlerinin sayısı da toplam nüfusa oranı da
sürekli artmaktadır (artmak dendiyse, %o 1’den 2’ye artmaktadır). O artış, o
nüfus kesimimin toplmamının binlerce katı miktarda kişiyi açlık sınırına
sürüklemektedir, çünkü ekonomide azalan girdiler kuralı geçerlidir.
Makinalaşma ve robotlaşma, milyonlarca işçiyi işsiz bırakmaktadır. Bugün
Japonya’da otomotiv sektöründeki işgücünün % 10’undan çoğu robottur.
Yani, 1. ve 2. Sanayileşme’yi birlikte yaşıyoruz. Dolayısıyla sorunlarını
da birlikte yaşıyoruz.
Bunun tek çözümü azalan nüfus yaratmak. O da yaratıldı ama bu kez yaşlanan
nüfus sorunu başladı ve bugün bu 700 milyon kişi için en önemli sorun durumunda.
Bu türü ekonomik ve onun ardılı diğer alandaki sorunlar genelde kriz
yaratır ve yaratıyor da zaten. Böylelikle, sınıf tanımları da değişiyor.
Ancak bu sınıf tanımı değişmesi, 1960-2000 arasıki teknokrat-bürokrat
kategorilerinin şimdilerde infokrat-kognikrat düzlemine kayması ile
açıklanamaz.
Asıl açıklamanın açılımı şöyledir:
Bugünkü (2000-2025 arasındaki) dünya nüfusu; temel 4 kültürel moda
(proto-feodal, feodal, sanayi, post-endüstri) kabaca eşit olarak yayılmıştır ve
bu büyük bir sınısal fay hattı yaratmaktadır ama genel (kültürel, ekonomik, vb)
ayrımların ötesine de kayıp, insan-post-hüman ayrımına da kaymaktadır.
Böylelikle tüm insanlar birarada yaşayamaz ama herhangi bir makro
kategorileşmede de, ayrı ayrı da bağımsız olarak süremez duruma gelmiştir. Bunu
yaratan da, son 30 küsur yıllık neo-liberalizmin neo-globalizmidir.
Bu durumda dünya sistemi çökmekte ve çözülmektedir. Eski Orta Çağ’da
Avrupa’da merkezi kralların yerini, mikro-manastır beylikleri almıştı. Zaten
tarihte de 50 devlet ile 250 devlet arasında bir salınım hep gözlenegelmiştir.
Şu sıralarki global sınıf çatlakları çok devlete, beyliklere, yeni Fetret
Devri’lere, krizlere, Orta Çağ’lara doğrudur ve bu daha önce olduğu üzere, bir
kültürel mayalanma yaratıp, yeni sentezlere doğru bizi götürecektir.
Ancak yepyeni bir sorunumuz var: İnsan türü 1945’ten beridir tümüyle yok
olabilir durumda ve şimdilerdeki sınıf savaşları bizi doğrudan insanlığın
sonuna dek sürüklemektedir. ABD kompradoryasının ve Rus neo-oligarklarının göremediği budur:
Dünya yok olursa, onlar da yok olur.
Bu durumda beklenen, 30 Yıl ve 100 Yıl savaşları gibi durumlardır. Çoğul
mikro savaşlar da dünya sistemini çözmeyi sürdürecek ve ekonomi bugünkünün
belki % 10’una, belki % 1’ine düşecektir.
Tabii, o zaman da ne proleterya kalacaktır geriye, ne de burjuvazi. Yeni
sınıfların oturması ise yüzyıllar alabilecek. Unutmayalım ki köylü-proleteryadan işçi-proleteryaya geçiş
11.000 küsur yıl sürdü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder