Bir peygambere küfretmek kadar zor bir konu bu. Tarkovski, metafizik
alanın sinema gurusu sayılıyor. Yine de bir deneyelim:
En başarısız 2 filmi, bilimkurgu hakkında olanlar hakkında daha rahat
konuşulabilir.
Onun bilimkurgudaki metafizik algısızlığıyla başlayalım ama önce onun
filme çektiği 2 bilimkurgu romanın yazarının ülkesinin Polonya ve SSCB olmak
üzere, 2 eski Doğu Bloku ülkesi olduğunu, dolayısıyla, bu başarısızlığın, din,
ülke, film / janr gibi, Tarkovski’nin varlığını dayadığı 3 sac ayağında da
yanılmış / ıskalamış olduğu gerçeğini gösterdiğini belirtmek gerek.
Solaris’te, (Stanislav Lem) romanda adam gezegeni
tanımak için yüzeye inip, ona temas ediyor; yani, ötekiyi anlamaya çabalıyor.
Ötekiyi anlama çabası bir ‘kendinden aşkınlık’ eylemidir. Oysa, Tarkovski’de
gezegen, adamı tavlamak için astronotun evini taklit ediyor ve onu cezbediyor.
Bu ‘kendindelik’in (identity) ve ‘ev’in ikili ‘içkinliği’dir. İçkin (immanent)
metafizikler insanı, Heidegger’de olduğu gibi, faşizme götürebilir.
‘İzsürücü’de (metin: Uzayda Piknik, Strugatski
kardeşler), romanın sonunda kahramanımız, o kadar gereksinimi varken, kendisi
için hiçbirşey istemeyip, insanlık için bir şey isterken, yani yolunun
menzilini apaçık ortaya koyarken, filmde insan-kahraman yolunda kayboluyor.
Film, istemeden, Tarkovski’nin ağırkanlı çekimleri yüzünden, tam da ‘yoldalık’
[(menzile varamayacak topal karınca, Hac yolunda) ve (sonsuz olmayan Tao, Tao
değildir)] metafizik atmosferini verebilecekken, yine onun ‘opak su görüntüsü’
takıntısı yüzünden, konusal odağını yitirip gidiyor, çünkü yol saydamdır, opak
değil. Bir de, kendin yol olmadan, yolcu olamazsın.
En başarılı filmine bir bakalım:
Bana göre ‘Andrey Rublov’ onun en başarılı filmi. Başkaları da öyle
düşünüyorlar: O kadar ki onu sinema tarihinin en iyi filmi sayanlar bile var.
‘Andrey Rublov’un kendi içinde avantajı, zaten konusunun bir
papaz-sanatçı hakkında, yani çifte-metafizik içerikli olması. Papazlık,
Hristiyanlık dini açısından metafizik alanda kalıyor. Sanatçılık ise,
yaratıcılık nedeniyle, kimilerince ve belli bölümleriyle metafizik alanda
sayılıyor.
Filmde 2 yerde tam anlamıyla metafizik-falso olan plan var:
Çanı yapan çocuğun mesleksel sırrı olmaması ve papazın adam öldürdüğü,
yani ölümcül bir günah işlediği için konuşmama yeminini, onu teselli etmek için
bozması: Bir günahın bir yalanla telafisi mümkün değildir.
Ben, Tarkovski’nin yaşamı boyunca, başkalarına ve kendine de epeyi
yalan söylediğini düşünüyorum.
Hiç bahsetmez ama filmlerinin bazı metafizik planları
kadınların tasarımıdır. Kadın metafiziği, erkek metafiziğinden oldukça
farklıdır, bakan göz onu kolayca ayırsar. (Burada, Ayşe Saşa’nın Orhan Pamuk’un
‘Gizli Yüz’ünü (roman ve senaryo) rezil rüsva etmesi örneğini anımsamak uygun
olur.)
Karısını sevdiği kadar, ondan nefret eder ama bu
konuyu düşünmeye hiç yaklaşmaz. Matriyarkinin tehlikesinin bilinçsizce
ayırdındadır ama aşkperverlik gözünü kör eder.
Güncesine ‘azizbilim’ adını koyar ama ülkesini terkettikten
sonra, hiç de koyu Hristiyan biri gibi yaşamaz.
Metafizik konusunu, her filminde bir haç planı koymak
gibi, Milan Kundera’nın bir romanında, ateist Çekoslovakya’da iş olsun diye,
Hristiyanlık savunusunda bulunup, cezalandırılıp kahraman olup, sonunda bir
rahibeyle yatan biri gibi, biraz kaypak düzlemde ele alıyor.
Sonuçta ödüllendirildi. Hiç ödül beklemiyormuş gibi davrandı ama
ödülleri de aldı. Azizler genelde ödüllendirilmez.
CİA parmağıyla Nobel ödülü alan Pasternak gibi, biraz dış dünyanın sayesinde
SSCB’den çıkabildi ama onun için çok geç olmuştu. Biyografi ve tarih, bu oyunu
o kadar çok kimseye oynadı ki o insanların zihinlerinde geçenleri görebiliyoruz
artık: Bilseydim, yapmazdım.
Bunlar, sanatçının eserlerinden çok yaşamıdır, denebilir ama o
sanat-yaşam çakışıklığını savunan biriydi. Zaten metafizik pek yalan yutmaz,
bizdeki en büyük günahları işlemiş, doğmamış yetimin hakkını yemiş, sahte
Müslümanlar’ın sırıtması gibi, sahte metafizik-sanatçı da ortalıkta sırıtır,
yalnızca imajlaşır.
Konu çok daha fazla açımlanabilir. Son bir darbeyle işi bitirelim:
Metafizik din değildir. Aristo’nun kanıtladığı üzere, metafizik din
icat eder, din metafizik icat etmez, onu Allah’a / Tanrı’ya havale eder. Bugüne
kadar Dünya’da yalnızca 2 makro-metafizik kategori icat edilmiştir:
Bir: Aristo’nun ‘Metafizik’i. İki: Lao Tzu’nun ‘Tao te King’i. Bunlara
10’ar puan verirsek, onların yanında örneğin Heidegger’in ‘Metafizik Nedir?’i 1
puan ya alabilir, ya alamaz.
Tarih başlamamıştır, metafizik başlamamıştır, sinema başlamamıştır.
‘Tarihte metafizik sinema’ hiç başlamamıştır, tanımı boş kümedir, yanına
yaklaşabilen bile olmamıştır. (Çok daha önemlisi, ‘düşünce filmi’ne giden yolun
bir bölümü metafizik alandan geçiyor, şimdilik öyle ama gerçek bu.)
Neden?
Çünkü, bu ikisinin sentezi yapılamamıştır, filmi hiç yapılamamıştır.
Sentezini bırakın, herhangi birinin filmi de yapıl(a)mamıştır.
Kabahat Tarkovski’de değil, diyemiyoruz.
1 yorum:
bir felsefe öğrencisi olarak yazınıza 10 üzerinden puanım -10 dur hiç beğenmedim
Yorum Gönder