Önce,
daraltmalı bir alıntı:
“Milliyetçilik
... diğer milletlerden nefret etmek, onları düşman ve tehdit olarak görmektir.
Çelişkiyi, işçi ile patron arasına değil, o millet ile bu millet arasına koyar.
Böylece, hem gerçek çelişkiyi perdeler, hem de halkların arasına nifak sokar.
Milliyetçilik, işçi ile patronun 'aynı gemide' olduğu, çıkarlarının 'milli
menfaat' adı altında ortak olduğu türünden yalanlar söyler. Burjuva ideolojisidir.
...
Milliyetçilik
ile faşizm arasındaki sınır da belirsizdir. Milliyetçinin iktidarı ele
geçirmişine faşist denir. ... Faşizm, ırkçılık demek değildir. Örneğin,
Mussolini ırkçı değildir. Faşizmin alameti farikası, milliyetçiliği başlıca
ideoloji olarak benimsemiş olmasıdır. ...
Faşizm,
devlet egemen bir ideolojidir. Devlet siyasal, kültürel ve toplumsal yaşamda
egemen kılınır. Lider kültü vardır ve lider anayasanın üstünde tutulur.”
Sonra
bir alıntı daha:
“One
common definition of the term focuses on three concepts: the fascist negations
of anti-liberalism, anti-communism and anti-conservatism...”
Yani:
“Anti-liberalizm,
anti-komünizm ve anti-muhafazakarlık.”
Bu
İtalyan Faşizmi’nin tanımı.
Orada
Papa var, kendisine karşı anti-muhafazakar olunacak (Don Camillo hesabı yani).
Mussolini desen, Papa’yı sevmiyor. O nedenle İtalyan papazlar, anti-faşist
cephede komünistlerle birlikte mücadele edip, 1943’te İtalya’yı Sicilya
üzerinden müttefklere teslim ederler.
Tarihe
hafiften bir bakalım:
1915
gibi, 1. Dünya Savaşı ertesinde İtalya, ne emperyalist, ne de koloniyalist idi.
Almanya gibi o da, göreli geç olarak ulusal birleşme yaşamıştı.
İtalya
savaş galibi idiyse, Almanya savaş mağlubu idi.
İtalya’nın
Yunanistan’ın Ege adalarını almaları da, tarihin bir cilvesi.
Dolayısıyla
birinci saptama:
İtalyan
Faşizmi olsun, Alman Nazizmi olsun, 19.
Yüzyıl geleneklerinden devşirme ideolojiler.
Yani,
bugün bildiğimiz anlamıyla, karteller, oligarşiler, tekeller türü faşizm pratikte yok o zaman. Almanya’da Krupp var ama
o, 2. Dünya Savaşı ile / boyunca Krupp Faşizmi’ni inşa ediyor, daha önce değil.
Bu arada
Mussolini ve Hitler, bir türlü geçinemiyorlar. Oysa tarih, onların kanka
olduğunu söyler bizlere hep.
Dolayısıyla
ikinci saptama:
Her
ikisi de, en azından başta, ‘ya tutarsa’ türünden bir oportunizm içinde.
Her
ikisi de, tavırlarını sosyalist / komünist partilerin yarattığı ters-tepkiden
alıyorlar.
Her
ikisi de, soyut kavramlarını şu ya da bu biçimde, sosyalizmden apartıyorlar.
Vurgu:
1915’te henüz ne Lenin var, ne de SSCB, Dünya gücü olarak yani.
Mussolini’nin
korporatizmi liberalizme karşı, çünkü halkı kendi tarafına ancak küçük sermaye
ile alabilir durumda.
Aranot:
Bugünün koşullarında, mikro-krediciliğin,
mikro-korporatizm / kooperatifçilik üzerinden, neo-mikro faşist(çik)ler ve
yarının orta boydaki 3. Dünya faşizmlerini yaratttığını da imlemiş olalım ama
bu, tümüyle başka bir metnin konusu.
Gelelim
alaturka metne:
Milliyetçilik,
aşiretçilik ve budunculuk üzerinden hep vardı. Yalnızca, o zamanın
koşullarındaki 1 milyonluk kentler ve 10 milyonluk ülkeler için, yeni olarak ebat
ayarlaması içerdi, o kadar. Yani, 1 milyonluk aşiret olamıyor da millet
olabiliyor ancak. (Gerçi böylelikle, nicel değişimler kendiliğinden nitel
değişimlerdir, oluyor, ayrı konu.)
Milliyetçiliğin
tek dil-ırk-din anlayışı ise, Fransa Devrimi icadı. 1793 momentli gibi. Çünkü
Fransa’da da o zaman tek dil yok. 5 tane var ve 4’ü tasfiye edildi.
Irka
gelince, Hitler’in karakafa olması ironisi gibi, AB ülkelerinin hiçbiri tek ırklı
/ uluslu / aşiretli değil. Belçika veya İsviçre gibi küçük ölçekliler bile.
Kavimler Göçü ve malum Orta Asya istilaları nedeniyle, bu mümkün olamamış.
Macarlar’ın kökeninin Macaristan’dan 8 bin kilometre ötedeki Urallar olduğunu
bilin, yeter.
Dine gelince,
Hristiyan mezhepleri ve iç savaşları, AB’nin bin yıllık derdi olagelmiş. Tek
mezhepli ülkeler, hep diğer mezheplerin katliamıyla elde edilmiş.
Yani
kısaca:
Faşizm,
en başından beridir bir yalan söylem.
Yamalı
bohçalık, duruma göre davranış geliştirme, hep bildiğimiz küçük insan
ideolojileri.
Bu
arada:
Ne en
yaygın, ne en zalim, ne en çok insan öldürmüş ideolojidir faşizm. Yalnızca, adı
çıkmış dokuza, inmez sekize, durumu var. Türkiye’deki yılda 1.500 işçi ölümünü
de faşizm icat etmedi. Ondan önce, çiftçi ölümü vardı.
Şu veya
bu değil faşizm. İnsanlar abartıyor yalnızca.
Asıl ilgilenilmesi
gereken, din ile ilişkisi de, o zamanki papazların yanlış taraf tutması
nedeniyle, gözden kaçırılmış bir gerçek.
Not:
Burada Türk-İslam faşizm-engizisyon eşlenikliğini imlemiyoruz, ne 1975, ne 2015
momentiyle. Onu da zaten, ne Bezm-i Alem yapabildi, ne de MSP-MHP ikilisi. O, 2015-neo momenti. % 99 mücadele etmeyi
öğrendikçe, % 1 de 2, 3 veya 10 yüzlü bıçak kullanmayı öğreniyor.
Vurgu:
Faşizm,
boş tanımlı bir kümedir, demedik hiç.
Faşizmin
söyledikleriyle yaptıklarının bir olmadığını açımladık.
Burada
önemli olan şu:
Hadi, %
50 ümmi / okumazyazmaz en büyük yalan söyleyeni yutar da, nasıl olur da %o 1-5’lik
okumuş yazmış aydın bunu yapar?
Örneğin:
Alaturka
metin, solun Kürt hareketinden kopması zamanı glediğini önesürüyor. Biz, zaten
bunun hiç olmamış olması gerektiğini savunduk. 1983’ten beridir. Kendilerinden
dinledik ne istediklerini çünkü.
Çünkü:
Sol, ne nasyonalisttir,
ne de transnasyonalist.
Çünkü
nasyonalizm, hiç var olmamış bir kategoriyi uygulamaya çabaladı.
Çünkü
nasyonalizm, epistemik dezenformasyondu.
Çünkü,
nasyonalistlerin hiçbiri sol olamazdı, olamadı da.
Çünkü,
bazı süzme hıyarların önesürdüğü gibi, hem Müslüman, hem sol olunamıyor.
Ulusalcı sol da olunamıyor. Özgür-kul da olunamıyor. Liberal-muhazakar da
olunamıyor.
Tamam,
düşmanınız sizi kandırmak için uğraşabilir.
Peki,
neden siz kendinizi kandırmak için tam 50 yıl uğraştınız ey Türk solu?
1965 ve
TİP’ten beridir...
(TİP’i
Kürtçülük kapattırdı 1971’de.)
Kendi
ayağınıza bağladınız prangayı çözün artık.
Soruları
da yanlış biçimde sormayın.
Yani:
Kurbağa olup da, akrebi sırtınıza
almayın.
Yoksa,
1’den sonrası istatistik, olmakta...
Dipnot:
Eğer
bugün faşizm tanımı yapılacaksa, yer ve zaman ayrıntısı özellikle verilerek,
tanımlar yapılsa gerek. Bunu da açıkça notlamış olalım burada.
Örneğin,
alaturka Krupp Faşizmi çizgisindeki, Tüsiad (1960), Müsiad (1995), Tümsiad
(2010) gidişatının ayrıca tarihinin yazılması gerekiyor.
MHP ve
BBP tarihleri epeyi yazıldı.
Eski-MHP’leşen
AKP tarihi de (2013-2019) yazılır bir gün.
Alaturka-sivil-faşizm
(1970-2015) yazılmadı gibi.
Alaturka-militarist-faşizm
(darbeler tarihi) yazıldı.
Kürt
Faşizmi’ni, Ermeniler’i 1915’te Kürtler’in öldürdüğünü ortaya koyan
araştırmalarıyla, 2 Kürt 2015’te yarı-içeriden gibi yazdı.
İtalyan
Faşizmi’nin mafya ayağı az bilinir. Bizdeki Laz mafya-faşizmi de doğrudan hiç
yazılmadı. Geriye kalan 98 halk için de öyle. Halkım Tatarlar’ın faşizmi de yazılmadı henüz (1970 sonrası için).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder