Oblivion
dipsiz kuyu, semantik olarak.
Hem
hiçlik demekmiş, hem de unutulmak.
Şerh: Affetmekle
unutmanın ne ilgisi olabilir ki?
Unuttuğun bir şeyi affettiğin
için unutmazsın ki.
Affettiğin bir şeyi de, unutman gerekmez ki.
Ateistler,
sonsuz oblivion’u (eternal oblivion), bilincin sonsuza dek kesilmesi olarak,
dolayısıyla yine hiçlik olarak tanımlarlarmış. Bunu bilmiyordum. Bunu yazmam
gerek.
Oblivion,
‘hiçliğin unutulmasının uçurumunun
kenarında kapıp koyvermek’ demek oluyor benim duygudurumumda şu an ve
burada.
Dönelim,
bir önceki paragrafa:
Varlık,
yalnızca bilinçle tanımlı değil. Çocuk yapmak da varlığın devamı sayılıyor,
kitap yazmak da. Hatta kimi zaman intihar ibel, varlık biçimi olabiliyor,
toplama kampı semptomu olsa da.
Eğer
masif-düşünce kitapları yazdıysan, bilincin bir biçimde sürer gider, Aristo ve
Lao Tzu’ya 2.500 yıldır olduğu gibi.
Şerh:
Bu, hiçliğin ve unutulmanın panzehiri midir?
Zaten
ölümsüzlük de, ‘kaç yıl ölümsüzlük?’ olarak tanımlıdır. Evren’in şimdilik 10
üzeri 67 yılı gibi.
Eğer
daha-daha masif-düşünceler yazarsan, o 10 üzeri 67 yılı bile aşabilirsin ama ne insan olarak, ne de düşünce olarak değil.
Meta- olarak, öte- olarak ve o nedenle meta-fizik, bir ontos-loji olmakta.
Bunları
düşünmek de zaten, uçurumun kıyısında insanın duygularını kaptırır koyverdirir.
Bende
öyle oldu en azından. Darma duman oldum ve hala öyleyim. Ama yavaş yavaş
nekahattayim de. Bünye-homeostazi, öz-yara’nı iyileştiriyor.
Dipnot:
Piazzolla’nın
‘Oblivion’u bir müzik-duygudurum momenti dizisi olarak, buralara bir yerlere
savrulmuş. Böyleliği kesin, çünkü buna benzer ayaz ve sapa sularda çok dolanmış
Piazzolla müziği. Haa, o bunu bilmemiş veya bilincine varmamış olabilir ama
müziği yine de öyle olabilir.
(29 Mart 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder