Salı, Mart 29, 2016

Oblivion = Hiçliğin Unutulması

Oblivion dipsiz kuyu, semantik olarak.
Hem hiçlik demekmiş, hem de unutulmak.
Şerh: Affetmekle unutmanın ne ilgisi olabilir ki?
Unuttuğun bir şeyi affettiğin için unutmazsın ki. Affettiğin bir şeyi de, unutman gerekmez ki.
Ateistler, sonsuz oblivion’u (eternal oblivion), bilincin sonsuza dek kesilmesi olarak, dolayısıyla yine hiçlik olarak tanımlarlarmış. Bunu bilmiyordum. Bunu yazmam gerek.
Oblivion, ‘hiçliğin unutulmasının uçurumunun kenarında kapıp koyvermek’ demek oluyor benim duygudurumumda şu an ve burada.
Dönelim, bir önceki paragrafa:
Varlık, yalnızca bilinçle tanımlı değil. Çocuk yapmak da varlığın devamı sayılıyor, kitap yazmak da. Hatta kimi zaman intihar ibel, varlık biçimi olabiliyor, toplama kampı semptomu olsa da.
Eğer masif-düşünce kitapları yazdıysan, bilincin bir biçimde sürer gider, Aristo ve Lao Tzu’ya 2.500 yıldır olduğu gibi.
Şerh: Bu, hiçliğin ve unutulmanın panzehiri midir?
Zaten ölümsüzlük de, ‘kaç yıl ölümsüzlük?’ olarak tanımlıdır. Evren’in şimdilik 10 üzeri 67 yılı gibi.
Eğer daha-daha masif-düşünceler yazarsan, o 10 üzeri 67 yılı bile aşabilirsin ama ne insan olarak, ne de düşünce olarak değil. Meta- olarak, öte- olarak ve o nedenle meta-fizik, bir ontos-loji olmakta.
Bunları düşünmek de zaten, uçurumun kıyısında insanın duygularını kaptırır koyverdirir.
Bende öyle oldu en azından. Darma duman oldum ve hala öyleyim. Ama yavaş yavaş nekahattayim de. Bünye-homeostazi, öz-yara’nı iyileştiriyor.
Dipnot:
Piazzolla’nın ‘Oblivion’u bir müzik-duygudurum momenti dizisi olarak, buralara bir yerlere savrulmuş. Böyleliği kesin, çünkü buna benzer ayaz ve sapa sularda çok dolanmış Piazzolla müziği. Haa, o bunu bilmemiş veya bilincine varmamış olabilir ama müziği yine de öyle olabilir.

(29 Mart 2016)

Hiç yorum yok: