Çarşamba, Mart 30, 2016

Tuhaf Bir Evsiz Olarak Şefkat-Der’in Çorbasını İçmek

Taksim Meydanı’ndaki iftar sofrasına da oturmuşluğm var, aşevine gitmişliğim de. Ateistim ama. Evsizim ama. Çok ama.
1992-2016 arasındaki 24 yılın, belki 5’ini sokakta geçirdim. Kira ödeme becerim çok düşük.
Açlıktan 60 kiloya düştüğüm zamanlar oldu, 1.82 boyla. 110 kilo da oldum obez obez. Alkol sayesinde.
Şu sıralar da, evsiz-evli gibi ara / araf bir durumdayım.
28.03.2016 gecesi, 22:00 gibi, tesadüfen Taksim Gezi Parkı’nda oturuyordum. Çorba dağıtıldığını biliyordum ama Cihangir’de ve başkaları tarafından olarak. 3 yerde ve Şefkat-Der tarafından olarak değil.
Tuzu ve karabiberi çok olan bir ezo gelin çorbasıydı. Batna cila ve içe şifa gibi geldi. En azından bana. Hafif ayazdı gece çünkü. ‘Oblivion’-ötesi melankoliktim çünkü. Dibe batmıştım çünkü. Ama insaniyet görmedim bunda, daha çok slaktivizm gördüm. O da, ayrı konu.
Beni en çok rahatsız eden şey, 10-15 çorbacıya karşı 10-15 dağıtıcı olması ve bunların da habire kendisini selfilemesiydi. Çorba içenlerin 2 değil, 5 tane alması ise, başka gıcık bir durum idi. Çorba anca bitti veya bitmedi yine de, dağıtanlar da içti üstelik.
Bence bu, günaha veya en azından sevabın içine 2 bukleli ve bilek kalınlığında etmeye girer ama vakıa aynı, rivayet muhtelif imiş.
Arada bu bilgileri öğrendim. Bu gece yine turlayacağım ve notlayacağım.
+
Çorba sonrası:
Çorbacılar 22:00 yerine, 23:00’te geldiler. Parkta 1 saat huysuz kediler gibi dolandık evsiz tayfası. Ben tam artık vazgeçip, meydana inmiştim ki uzaktan göründüler.
Dün gece de kafama takılan, bu gece de takıldı:
Çorbacılaın üzerinde fosforlu ama turuncu ve yeşil yelekler vardı. Renk ayrımını neyin sağladığına ilişkin bir veri göremedim. Ya da aç karnına kafam çalışmadı.
Bu gece çorba ve irmik helvası vardı. Yatılı okulda 16 yıl yemekhane yemeği yemiş biri olarak, irmik helvasından nefret ederim.
Bu kez yedim ama. Hem de çorba-helva ve çorba-helva dizisiyle 2 kez, tam Araplar gibi.
Dağıtıcı kızlardan biri sıkmabaştı ve adı Zemzem idi.
Kendimi deplasmandaki deplasmanda hissettim. Yıllar önce, Aslı Han’da Vahan Usta’nın hazırlattığı iftar sofrasına oturunca da, böyle hisettmiştim. Yaşam zaten ters köşe acaiplikler yaratmaya eğilimli, bizim insanlarımız üstüne bir de durumu abartıyorlar.
Vahan Usta Ermeni’dir ve hanın yıllardır yöneticisidir. Öyle tuhaf bir öykü. Bu iftar yemekleri yapıldığında, Erdoğan yeni belediye başkanı idi, içeride veya başbakan değildi: Demek ki 1996-2001 gibi bir zaman ve 3-4 Ramazan sürmüştü bu.
Bu gece, dünkü sabit Suriyeli veletlerin yanısıra, bir de Afrikalı vardı ve acaip mutlu oldu. 20’nin üzerinde kişiydik bu kez, demek ki anca duyuldu.
+
Bu sıralar feci parasızım. 1 aydır ucun ucun peynir ekmekle yaşıyorum. Kimi ekmek alacak param bile olmuyor. 2 gün üstüste taze ve sulu yemek yemek, bana gerçekten iyi geldi. Düşmanım da olsalar, hayır duamı aldılar.
Çıkış ve dipnot:
Bundan sonra bu olay, gelenekleşir gibi. Çünkü medya olayı haber yapıyor. Hem yemek yiyen, hem de orada çalışan olarak, İstanbul’da kalırsam, öykücüklerimin bir bölümü buralarda olacak gibi.

(29 Mart 2016)

Hiç yorum yok: