Taksim
Meydanı’ndaki iftar sofrasına da oturmuşluğm var, aşevine gitmişliğim de.
Ateistim ama. Evsizim ama. Çok ama.
1992-2016
arasındaki 24 yılın, belki 5’ini sokakta geçirdim. Kira ödeme becerim çok
düşük.
Açlıktan
60 kiloya düştüğüm zamanlar oldu, 1.82 boyla. 110 kilo da oldum obez obez.
Alkol sayesinde.
Şu
sıralar da, evsiz-evli gibi ara / araf bir durumdayım.
28.03.2016
gecesi, 22:00 gibi, tesadüfen Taksim Gezi Parkı’nda oturuyordum. Çorba
dağıtıldığını biliyordum ama Cihangir’de ve başkaları tarafından olarak. 3
yerde ve Şefkat-Der tarafından olarak değil.
Tuzu ve
karabiberi çok olan bir ezo gelin çorbasıydı. Batna cila ve içe şifa gibi geldi. En azından bana. Hafif ayazdı
gece çünkü. ‘Oblivion’-ötesi melankoliktim çünkü. Dibe batmıştım çünkü. Ama
insaniyet görmedim bunda, daha çok slaktivizm gördüm. O da, ayrı konu.
Beni en
çok rahatsız eden şey, 10-15 çorbacıya karşı 10-15 dağıtıcı olması ve bunların
da habire kendisini selfilemesiydi. Çorba içenlerin 2 değil, 5 tane alması ise,
başka gıcık bir durum idi. Çorba anca bitti veya bitmedi yine de, dağıtanlar da
içti üstelik.
Bence
bu, günaha veya en azından sevabın içine 2 bukleli ve bilek kalınlığında etmeye
girer ama vakıa aynı, rivayet muhtelif imiş.
Arada bu
bilgileri öğrendim. Bu gece yine turlayacağım ve notlayacağım.
+
Çorba
sonrası:
Çorbacılar
22:00 yerine, 23:00’te geldiler. Parkta 1 saat huysuz kediler gibi dolandık
evsiz tayfası. Ben tam artık vazgeçip, meydana inmiştim ki uzaktan göründüler.
Dün gece
de kafama takılan, bu gece de takıldı:
Çorbacılaın
üzerinde fosforlu ama turuncu ve yeşil yelekler vardı. Renk ayrımını neyin
sağladığına ilişkin bir veri göremedim. Ya da aç karnına kafam çalışmadı.
Bu gece
çorba ve irmik helvası vardı. Yatılı okulda 16 yıl yemekhane yemeği yemiş biri
olarak, irmik helvasından nefret ederim.
Bu kez
yedim ama. Hem de çorba-helva ve çorba-helva dizisiyle 2 kez, tam Araplar gibi.
Dağıtıcı
kızlardan biri sıkmabaştı ve adı Zemzem
idi.
Kendimi
deplasmandaki deplasmanda hissettim. Yıllar önce, Aslı Han’da Vahan Usta’nın
hazırlattığı iftar sofrasına oturunca da, böyle hisettmiştim. Yaşam zaten ters köşe acaiplikler yaratmaya
eğilimli, bizim insanlarımız üstüne bir de durumu abartıyorlar.
Vahan
Usta Ermeni’dir ve hanın yıllardır yöneticisidir. Öyle tuhaf bir öykü. Bu iftar
yemekleri yapıldığında, Erdoğan yeni belediye başkanı idi, içeride veya
başbakan değildi: Demek ki 1996-2001 gibi bir zaman ve 3-4 Ramazan sürmüştü bu.
Bu gece,
dünkü sabit Suriyeli veletlerin yanısıra, bir de Afrikalı vardı ve acaip mutlu
oldu. 20’nin üzerinde kişiydik bu kez, demek ki anca duyuldu.
+
Bu
sıralar feci parasızım. 1 aydır ucun ucun peynir ekmekle yaşıyorum. Kimi ekmek
alacak param bile olmuyor. 2 gün üstüste taze ve sulu yemek yemek, bana
gerçekten iyi geldi. Düşmanım da olsalar, hayır duamı aldılar.
Çıkış ve
dipnot:
Bundan
sonra bu olay, gelenekleşir gibi. Çünkü medya olayı haber yapıyor. Hem yemek
yiyen, hem de orada çalışan olarak, İstanbul’da kalırsam, öykücüklerimin bir
bölümü buralarda olacak gibi.
(29 Mart 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder