Adamına
bağlı.
Madamına
bağlı.
Etek
giydirilmiş veya tokat atılmış genelkurmay başkanına bağlı.
Ulu
manitu biri, şöyle buyurmuş.
“Metin
Akpınar ‘Sanat özgür olmalı. Ama onun da sınırı var. Uğruna ölünesi özgürlük
yoktur. Hiç ölmemek lazım. Ölünce bir hayrınız olmuyor. Sadece namınız yürüyor.
Ama yaşarsanız yararınız olur. Benim devrimci arkadaşlarım çok erken öldü.’
diyor.”
Kendini
rezil rüsva etmiş bir paragrafta.
Güzel
kardeşim, sen yaşadın da ne oldu?
İlk
işin, ustanı (Haldun Taner’i) kovmak oldu.
Erken
ölmek ayrı.
Hiç
ölmemek ayrı.
Uğrunca
ölünecek şey olmaması ayrı.
İnsan
gibi yaşayıp yaşamamak ayrı.
Yaşayan
1968’liler, yaşıyorlar da ne oluyor?
Senden
beter rezil rüsva oldular hemen hepsi. Ayakta kalan 1-2 kişini ise adı bile
duyulmuyor artık.
Tiyatroculuk,
namı yürümek değil. Ölenler, namları yürüsün diye de ölmediler.
Sanatal
özgürlük yaratıcılık ister. 45-50 yıl aynı mimikle aynı tiyatroyu yapan birinin
özgürlükten veya yaratıcılıktan söz etmesi saçma.
Akpınar,
2002’de denediklerini, komedi olmayan türde oynamayı, 1972’de deneseydi, belki
çıkış yolu bulurdu.
Ama o ne
yaptı?
Kolay
yolu seçti.
Tükenene
kadar aynı tiplemeyi somurdu.
Kolay
yol özgürlük değildir.
Özgürlük
zordur, zor yoldur ayaz ve sapa yoldur.
Ölmek
daha da zordur.
Canlı
bombalar babında.
Kendi altın kafesini kendi inşa
etmiş olan
Akpınar, bunları anlayamamış.
Boş
konuşmuş.
Hem de
çook booş.
Şunu
diyecekti aslında kendisi:
Ben
özgürlük için ölmem, ölmedim de zaten. Köle köle yaşayıp gidiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder