26
yıldır Astor Piazzolla’nın ‘Oblivion’unun yana yakıla hayranıyım.
Hesapça,
yıllardır anlamına bakarım sözlükte. Bugün bir daha baktım. Kafama dank etti.
Bunu çoktan yazmalıydım.
İngilizce’de
ve Google Translate’te ‘oblivion’; af, unutma, unutulma, aldırmazlık,
farkındasızlık ve ve genel af anlamında kullanılıyor.
Ancak,
sözcüğün aslı İspanyolca, çünkü Piazzolla Arjantinli. Dolayısıyla ve daha
doğrusu Arjantin İspanyolca’sı.
Bu
parçada benim yaşadığım ‘oblivion’ ise, ‘ayırtsızlık’: İçimde yaşadığım değil, dışımda
yaşandığını izlediğim ve dinlediğim. Belki ‘aldırışsız ayırtsızlık’ ki
‘aldırışlı ayırtsızlık’ da var tanım olarak, özellikle de duygudurumda.
Piazzolla,
sürekli duygudurumlarının müziğini yapan biri idi. Zaten tango da,
duygudurumlarının müziği sayılıyor epeyi oranda. Tangonun (yalnızca kerhane
duvarları arasında kadar gibi) oldukça dar olan duygudurum yelpazesini
Piazzolla genişletti: Politikaya doğru, psikolojiye doğru, ölüme doğru, ölümün temel
bilimine doğru.
Bu ayırtsızlık,
aşka karşı değil de, daha çok ölüme karşı ama aşkın ölümüne değil, bildiğimiz
ölüme karşı.
Bu,
ölüme karşı standart insan davranışlarında, bazı insanların son momenti olmakta.
Beni hayran bırakan da, onu dinlediğimde beni ağlatan da bu zaten. Çünkü ölümü,
onunla gözgöze, burun buruna, yanak yanağa yarım yüzyıl geçirmiş biri olarak
çok iyi biliyorum.
Bu,
tevekkül veya teslimiyet değil. Ayırtsızlıkta istop etmek. Duyguların istop
etmesi, yaşamın istop etmesi.
Genel anlamıyla
ise, Hegel’yen ‘indifferenz’ / ‘ayırtızlık’ burjuvaların, maddiyata takılı
kalıp. Bu Marx’ın kültürel, ideolojik, zihinsel, duygusal durumunu imlemiş
ayrıca.
Bir
Marx, marksizmi yaratıp, ‘ben marksist değilim’ diyorsa, feci ayırtsızdır.
Ayrıca, sorumluluktan kaçıyordur, düşüncesinin ve yaşamının sorumluluğundan ki
işte burjuvazinin ölümcül ayırtısızlığı tam da budur.
A evet,
Marx (orta bile değil, küçük, bezirgan, madrabaz) bir burjuvadır, bir proleter
değil.
Piazzolla
da, Marx da, bu momentte birleşir:
Faşizme
karşı ayırtsız kalırlar: Dışta entellektüel olarak değil, içte bağlanmış
entelejensiya olarak.
İşte, tangoda
duyguların sentimental faşizmi bu de
olmakta, tam da Fassbinder’yen anlamda.
Yani:
Bu
‘ölüme karşıki ayırtsızlığım’a karşın, bugün hala sağ isem, ne Piazzolla, ne de
Marx sayesindedir, yalnız ve yalnızca Fassbinder sayesindedir. Piazzolla selektör
yapmıştır yalnızca. Marx ise, selektörü bile söndürmeye kalkmıştır, o kadar
adidir (banal) yani.
(26 Mart 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder