Pazar, Mart 27, 2016

Oblivion = Ayırtsızlık: Piazzolla, Marx, Fassbinder

26 yıldır Astor Piazzolla’nın ‘Oblivion’unun yana yakıla hayranıyım.
Hesapça, yıllardır anlamına bakarım sözlükte. Bugün bir daha baktım. Kafama dank etti. Bunu çoktan yazmalıydım.
İngilizce’de ve Google Translate’te ‘oblivion’; af, unutma, unutulma, aldırmazlık, farkındasızlık ve ve genel af anlamında kullanılıyor.
Ancak, sözcüğün aslı İspanyolca, çünkü Piazzolla Arjantinli. Dolayısıyla ve daha doğrusu Arjantin İspanyolca’sı.
Bu parçada benim yaşadığım ‘oblivion’ ise, ‘ayırtsızlık’: İçimde yaşadığım değil, dışımda yaşandığını izlediğim ve dinlediğim. Belki ‘aldırışsız ayırtsızlık’ ki ‘aldırışlı ayırtsızlık’ da var tanım olarak, özellikle de duygudurumda.
Piazzolla, sürekli duygudurumlarının müziğini yapan biri idi. Zaten tango da, duygudurumlarının müziği sayılıyor epeyi oranda. Tangonun (yalnızca kerhane duvarları arasında kadar gibi) oldukça dar olan duygudurum yelpazesini Piazzolla genişletti: Politikaya doğru, psikolojiye doğru, ölüme doğru, ölümün temel bilimine doğru.
Bu ayırtsızlık, aşka karşı değil de, daha çok ölüme karşı ama aşkın ölümüne değil, bildiğimiz ölüme karşı.
Bu, ölüme karşı standart insan davranışlarında, bazı insanların son momenti olmakta. Beni hayran bırakan da, onu dinlediğimde beni ağlatan da bu zaten. Çünkü ölümü, onunla gözgöze, burun buruna, yanak yanağa yarım yüzyıl geçirmiş biri olarak çok iyi biliyorum.
Bu, tevekkül veya teslimiyet değil. Ayırtsızlıkta istop etmek. Duyguların istop etmesi, yaşamın istop etmesi.
Genel anlamıyla ise, Hegel’yen ‘indifferenz’ / ‘ayırtızlık’ burjuvaların, maddiyata takılı kalıp. Bu Marx’ın kültürel, ideolojik, zihinsel, duygusal durumunu imlemiş ayrıca.
Bir Marx, marksizmi yaratıp, ‘ben marksist değilim’ diyorsa, feci ayırtsızdır. Ayrıca, sorumluluktan kaçıyordur, düşüncesinin ve yaşamının sorumluluğundan ki işte burjuvazinin ölümcül ayırtısızlığı tam da budur.
A evet, Marx (orta bile değil, küçük, bezirgan, madrabaz) bir burjuvadır, bir proleter değil.
Piazzolla da, Marx da, bu momentte birleşir:
Faşizme karşı ayırtsız kalırlar: Dışta entellektüel olarak değil, içte bağlanmış entelejensiya olarak.
İşte, tangoda duyguların sentimental faşizmi bu de olmakta, tam da Fassbinder’yen anlamda.
Yani:
Bu ‘ölüme karşıki ayırtsızlığım’a karşın, bugün hala sağ isem, ne Piazzolla, ne de Marx sayesindedir, yalnız ve yalnızca Fassbinder sayesindedir. Piazzolla selektör yapmıştır yalnızca. Marx ise, selektörü bile söndürmeye kalkmıştır, o kadar adidir (banal) yani.

(26 Mart 2016)

Hiç yorum yok: