Ve
engizisyona karşı engizisyon.
İlk tez,
Brecht’in ‘yabancılaştırmaya karşı yabancılaşma’ tezinin antitezi.
Onun
dediğini yaparsanız, yabancılaşarak özdeşleşirsiniz, yani sistemle.
Oysa tam
tersine, özdeşleşerek yabancılaşma gereklidir. Yani, popüler kültür zehirini
sonuna kadar tüketerek, ona karşı bağışıklık kazanmak, onu aşmak ve onu
cazlaştırmak için bu gereklidir.
Blog da
bir popüler kültür ürünü. Dolayısıyla bu tez, ona da uygulanıyor.
Blogcu,
yazar, entellektüel; Milena gibi, Musevi ve komünist değilken, Museviler’i ve
komünistleri Naziler’in elinden kurtaracağım derken, kendi toplama kampında
ölmez.
Aydının
alnında, 32 puntoluk keriz yazmıyor çünkü.
Oy hakkı
olanın oy sorumluluğu da vardır. Eğitim hakkı olanın eğitim, bilgi, kültür
sorumluluğuda vardır. Kitlenin, halkın yani.
Blogcu
durumu saptar. Doğru bilgi verir.
Bu,
faşizme karşı faşizm ise, faşist de olunur.
Sonra
da, sisteme bağlanmaz, sistemden ayrılır.
O lafları
eden Brecht de, tüymüştür zaten. Toplama kampı falan da görmemiştir. Ama
sallar: İlk bilmem kimi götürdüler, sonunda götürecek kimse kalmadı.
Bugün
TC’de faşizm ve engizisyon var. Bunu söyleyebilmemiz, bunun olmadığını
göstermez, kellemizi giyotine soktuğumuz anlamına gelir.
Bunu
söylüyoruz, çünkü kitle / halk, iktidar seçkinleriyle birlikte, kendi kanını
içebilmek için pazarlık ediyor, sisteme bağlanıyor.
Blogcu
yazar.
Bizim
şavalak RB’cular gibi, gidip Silivri’de poz verip, sonra da kendi yazarını ipe
yollamaz.
Blogcu,
doğruyu bilir, doğruyu yazar.
Bu,
faşizme karşı faşizm olsa da öyledir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder