Pazartesi, Mart 14, 2016

Sanat, Tiyatro, İslamopati, Haçlı Seferi, Cihad, Vd

Bir haber:
“Fransız yazar Michel Houellebecq’in, 2022 yılında Fransa’da Müslüman bir devlet başkanının seçilmesini anlattığı “Soumission” (Teslimiyet) romanın sahne uyarlaması, Ortadoğulu sığınmacıların yoğun olduğu ve İslam kültürüne dair önyargıların arttığı Almanya’da ciddi bir başarı yakaladı.”
Yıllar önce, Türkiyede CIA için de çalışmış olan Graham Fuller, bir öykü anlatır:
“ABD’ye, eski SSCB’ye karşı eğitmek için, Afganlılar’ı getirirler. Afganlılar, herşeyin çok güzel olduğunu, ABD’liler için en iyi yolun Müslüman olmak olduğunu söylerler.”
Katıla katıla gülmüştüm. Güldüğüm, Fuller’in bunun ciddi olduğuna ve gerçekleşebileceğine ayamamasıydı.
İspanya, 850 yıl Müslüman yaşadıktan sonra yeniden fetihi, engizisyonu ve koloniyalizmi icat etti. Bu arada, bir de Amerika’ya gitti, bir İtalyan aracığılıyla...
‘Don Kişot’ yazarı Cervantes, Müslümanlar’ın elinde tutsak kaldı.
Avrupa’nın güney beşte biri, doğu üçte biri yüzyıllarca Müslüman işgalinde kaldı.
Avrupa, ancak Roma yıkıldıktan sonra, tümüyle Hristiyan oldu. Oldu ama zorbalıkla, yani katolik oldu.
Müslümanlaşma da öyle, zorbalıkla...
Fuller’in bunları dikkate alması ve bilmesi gerekirdi.
Nasıl ki beyaz YMCA’lerin işgal ettiği ABD, bugün hiç farkında olmadan beyaz-dışı olduysa, yarın da Fransa olabilir. Yasal veya yasadışı yollardan milyonlarca göçmen alıyor ve Fransızlar da üremiyorlar pek. 2022 olmaz da, 2122 olur.
Devam:
““Soumission”, 7 Ocak 2015 tarihinde Fransa ve Almanya’da eşzamanlı olarak yayımlanmış, aynı gün gerçekleşen Charlie Hebdo saldırısı nedeniyle büyük yankı uyandırmıştı. Katliamdan hemen önce yayımlanan Charlie Hebdo sayısının kapağında da, romana eleştirel bir biçimde yer verilmişti. Fransa’nın şeriat kurallarıyla yönetildiği distopik bir gelecekte bir akademisyenin çaresizliğini anlatan romanın yazarı, daha önce de İslamofobik söylemleri nedeniyle eleştirilmiş, 2001 yılında bir röportajda “İslamiyet’in en aptal din olduğunu” söylediği için ırkçılık suçlamasıyla hâkim karşısına çıkmış ancak beraat etmişti. “Soumission”un Avrupa’daki Müslümanlara yönelik saldırıları destekleyen fikirlere sahip olduğu konuşulurken, Ali Baddou “romandaki İslamofobi karşısında kusmak istediğini” söyledi. Yazarın önceki kitaplarını Türkçeye çeviren Can Yayınları ise, bu kitabı henüz yayımlamadı.”
Bilgiler, mitralyöz kurşunları gibi yağmış.
İslamiyet’in en aptal din olduğunu söylemek, ne zamandan beridir islamofobik olmakta?
Bir dinin en aptal din olduğunu söylemek, ne zamandan beridir ‘fobik’ olmakta?
Bakalım Can Yayınları ne yapacak?
‘Şeytan Ayetleri’ hala yok ortalarda.
Sorular:
Bir İranlı aynı şeyi yaptığında, islamofobik olmuyor mu?
Örneğin, ‘Persepolis’ ve yazarı / çizeri?
Üstelik, o yazar / çizer Hristiyan olduğunu, tüm kitap boyunca, açıkça hiç söylemiyor, adı Marjanne iken bile...
Devam, monologlu oyunun başrol oyuncusundan alıntı:
““Gerçekliğin bizi ele geçirdiğini düşündüm. Ama aynı zamanda, yeni bir bilince de ulaştım. Bence, Bataclan ve Köln olayı yaşandığında -ki bu ikisi tamamen farklı şeyler-, bizi paralize ettiğinde ve bunlarla nasıl baş edeceğimizi bilemediğimizde, tiyatro bize soğukkanlı bir alan açıyor; sorunlarımızla oyuncu, hatta mizahi bir biçimde uğraşacağımız bir alan.”
That is the question:
“Bunlarla nasıl baş edeceğiz?”
Fransa, gidip Suriye’de IŞİD’ci Fransa vatandaşlarını öldürürken, arada Suriye vatandaşlarını da öldürdü. Geçmişte vicdanı solda / cüzdanı sağda olan Fransa vatandaşları, cüzdanları solda / vicdanları sağda olunca, ‘Heil Le Pen’ oldu. Sonra da, Bataclan’da Fransa polisi Fransızlar’ı öldürdü. Şaşı sosyalist, uçkuruna feci gevşek, kart teke Hollande (Hollandalı yani, Sarkozy de Macar idi, ulus-devleti icat eden ülkeye bak), bunu anlayamadığını itiraf etmişti.
Ayrıca:
Bataclan ve Köln olayı aynı şeyler. Madalyonun iki ayrı yüzü yalnızca. Başka yüzler de olabilir ayrıca.
Bunun, Müslüman geçinen bir ülkede ateist biri olarak yazdım.
Alaturka yavşaklık ile mahalle baskısının ayrımını yazmış bir sokakbilimci ve bayağıbilimci olarak yazdım.
Hristiyanlar Müslümanlar’ı bilmem kaçıncı Haçlı Seferi ertesinde, taa1250 gibi durdurabildiler.
Müslümanlar da bu hızla, 2250 gibi bir şeyler becerirler gibi...
Ve en son alıntı:
“... tiyatro bize soğukkanlı bir alan açıyor; sorunlarımızla oyuncu, hatta mizahi bir biçimde uğraşacağımız bir alan.”
Tiyatro tarihi pek öyle demiyor.
Oyun evet ama belki Huizinga’sal anlamda.  
Ayrıca; satir ayrı şey, hiciv ayrı şey, mizah ayrı şey...
Antik Yunan oyunları satirdir, Şair Eşref hicivdir ve gümrah çiçek küfrü de içerir ama mizah öyle değildir.
Suludur, seyreltiktir, kaypaktır...
Dipnot:
Afro-ABD’li Lee (bu arada soyadı Çinli), Afro-ABD’lileri anlattığı ‘Chi-raq’ filmiyle, beyazlardan değil, Afro-ABD’lilerden aşırı tepki aldı.
Sanat böyle bi şii:
Kimin eli, kimiin cebinde?

Ahan da bu, hiciv işte...

Hiç yorum yok: