Fil
dergisinin Mart 2016 kapağında bu metin parçası ve bir Baker portresi var.
Peki,
biz de yanıtımızı verelim o zaman:
Hayır.
Yazmak,
direnmek değil, doğruyu dilegetirmektir.
İnternet,
bir kez dilegetirilen doğruların asla-kata düzeyinde değilse bile, kolay kolay yok edilemediğini
bize gösterdi.
Artı
Eratosthenes, bunu bize 2.200 yıl önce gösterdi.
Yazmak,
iletişim olabilir, olmayabilir.
Yazmak,
direnmek olabilir, olmayabilir.
Direnmemek,
işbirliği olabilir, olmayabilir.
Tüm
bunlar geçerli enformasyonlar, bunları yok sayma veya değilleme çabası ise, bir
dezenformasyon olmakta.
Baker’in
tezi de öyle.
Kaldı ki
iletişim ile direnme arasındaki korelasyon, pratikte sıfır olabilir pekala.
Yani, birini oldu diye, diğerini olmama zorunluluğu da yok ortada. İkisinin 4
çeşit permütasyonu sözkonusu ve hepsi de yaşanmış durumlar.
Gelelim
alıntının mekanına:
Bu yeni
kuşak, az karikatürlü çok yazılı dergiler, Metin Üstündağ tasarımı bir tipleme.
Bu sıralar bunlar, habire mayoz bölünüyor ki bir Oğuz Abi geleneği bu da.
Metinlerin
içeriğinde lümpenlik had safhada. Kenar mahalle kızlarının hissiyatına yönelik
dozda ama ciddi ciddi politik geçinen metinler var oralarda.
Bu tez
de kapağa, his-hıs yaratsın diye konmuş: Sonuçta, ölümüyle şehir efsanesi olmuş
bir isim Baker.
Baker,
yaşam pratiği, teorisi, praksisi pek uyuşmamış biri.
Geriye
kalan metinlerinde aşırı bir şizofrenik dağınıklık sözkonusu. Çok okumuş ve
konuyu çok dağıtmış. Kavramsal çerçevesi de hiç olmamış gibi.
Oysa
felsefecilerin tümellerle uğraşırken, temel bir atlasa, haritaya, periyodik
tabloya, kavramsal çerçeveye gereksinimleri oluyor. Tersi durumda, ağaca
bakarken ormanı, ormana bakarken ağacı gözden kaçırıyorlar.
Baker,
epistemik yitiklerdendi kısacası.
Yaşamcıl
yitiklerden de oldu.
Dipnot:
Bunun
biyografisine yönelik olabileceği kanısındayım:
“Ulus’un yaşamında, babasının
ölümü, annesi Pembe Marmara’nın amansız hastalıktan ölmesi, babaannesinin
ölmesi, büyük travmaya neden olmuştur.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder