… şöyle
demiş:
“Üç
yıldır sokakta yaşayanlarla empati kurmak için onlar gibi yaşadığını söyleyen
Akkoç, “Yanlış anlaşılmasın. Ben sokağa çıkın, alkol için, uyuşturucu kullanın,
şöyle yapın, böyle yapın diye bir telkinde bulunmuyorum. Bu benim (için) sosyal
deneyim. Çok aksi bir durum olmadıkça, müdahale etmiyorum. Çünkü o zaman iş
doğallıktan çıkıyor, kurgu oluyor” dedi.
“Sokağı
anlamayan hiç kimse sanatçı olamaz” diyen Adem Akkoç, “İronik bir durum.
Yaklaşık 3 yıldır sokağı, sokaktakiler gibi yaşıyorum. Bu sanatımın bir
parçası. İnsanları anlamak ve empati kurabilmek. Herkes diyor ki empati
kurabiliyorum. Onlar gibi yaşamadığınız sürece, onlar gibi sokakta yolunuza
bakmadığınız sürece empati kuramazsın.”
Ve
bencesi, kendi mental ve zihinsel regeresyonunu ve mental ve zihinsel
konfüzyonunu tanımlamış doğrudan.
24 yıl
eğitim almış, 30 yıldır seyyar satıcılık yapan, zaman zaman evsiz kalan, 25
yıldır 7/24 Beyoğlu’nda, daha çok da Taksim civarında yaşayan biriyim.
Dolayısıyla,
dediklerimi hem yaşam pratiği, hem de insan bilimleri kuramı açısından
yazıyorum.
Ressam
Goya’nın 19. Yüzyıl İspanya’sını ve ressam Grosz’un 1920-1930 Almanya’sını
görsel öğelerle sunduğu üzere; faşizmlerde, engizisyonlarda, tarihsel çöküş
dönemlerinde dekadans, dejenerasyon, abuksama ivmelice artar. Bizde de arttı.
Hırsız-yazar
Mehmet Kartal, bunu içeriden gözledi ve yazdı. Erken öldü gitti.
Oysa bu
insanın durumu, bohemcilik oynamaktan ibaret. Evsizlerin moda gözlemi olmaz,
olsa olsa kültürel antropolojisi
olur.
Onunu
durumunu da, böylesi yerlerde ve zamanlarda yolunu şaşıran aydıncıkların
melokomikliği olarak tanımlıyoruz.
Ve
kendisi tek örnek de değil…
Gelelim
işin epistemiğine, yani bilgisine:
Benzeri
konuları yazıyla, sinemayla belgesel yapan çok kişi var.
Onların
kullandığı yöntem, alnında enayi yazanınki gibi değil.
Herşeyden
önce, kamerayı doğru yere koymak, diye bir sorun var. Aynı olay, farklı kamera
konumlarıyla, farklı görülebilir ve gösterilebilir. Bunun sinema dersi niyetine
örnekleri de var zaten.
Enayi
Abi’miz ise, kamerayı bir yere koymuyor: Kendisini, olaya hiç karışmayabilen bir öğe gibi sunuyor.
Bunu,
bir kabileye giren bir antropolog bile yapamadı. Bunu, Levi-Strauss çok güzel
anlatır.
Enayi
Abi’miz bizce, kuburu seyredeyim, ondan malzeme çıkarayım, kreasyon
tasarlıyayım ama feçes üzerime bulaşmasın, derdinde.
Bilincinde
olmasa da, yaptığı en büyük enayilik de bu bizce.
Modacı
olması enayiliğini ise, saymıyorum bile…
(22 Haziran 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder