Bu,
tarihte ilk kez oldu herhalde, hem de kadınlarına ancak taa 1945’te oy hakkı
veren Fransa’da.
Ancak,
Macron hükümetinin erken-ön-bilançosunun en önemli öğeleri bunlar değil.
Onlara
bakalım o zaman:
Öncelikle
Macron, 577 vekilli mecliste 308 milletvekili ile tek başına iktidar olacak
çoğunluğa sahip. Ancak, seçimlere bir partiyle işbirliğiyle girdiği için,
hesapça onları da hükümete soktu.
Sonra
da, Fransız öpücükleri peşpeşe geldi:
“… yolsuzluk
iddiaları ve istifa talepleriyle sarsılan hükümete mensup 4 bakan çekildi.”
Bunların
içinde, kardeş partinin başkanı da var. Buna, en hafifinden gayrınizami şarj
denir.
Sonrasında,
hükümet toplama / devşirme bir yapıda. Sağcısı da var solcusu da. Macron taze
bir gelin, pardon başbakan olduğu için, kimseyi küstürmek istemedi herhalde. Bu
‘orta yolcu’luk, uygulayanlarının hemen hiçbirini iflah etmedi oysa.
Peki, o
zaman seçimler neden yapılıyor ve sağ-sol partiler neden var?
Anlamsız
bir durum var ortada.
İşte o
zaman da seçimlere katılım, % 43 oluveriyor.
Fransa,
bir 3. Dünya ülkesi değil. Oradaki isyanlar, polis zoruyla biraz zor silinir.
İktidar seçkinlerinin tarihi sürüklediği yer de açıkça orası. Macron, emekçi
haklarını biçen bir kişi, hem de sosyalist partinin elemanı olarak geçmişte,
kendi partisinin başkanı olarak değil henüz.
O zaman
da, faşist bir parti emekçilerin haklarını savunmaya kalkar. Demokrasi oyunu
da, feci orji olur.
Fransa,
kralsızlığın devrimle geldiği ilk Dünya ülkesiydi.
Ara
şerh: 1648 İngiltere askeri darbesini devrim sayan salakları geçiyorum.
Dolayısıyla,
bu sağ-sol komikliğinden çıkışla ilk yüzleşen de o olacak gibi.
E tabii,
süreç çook sancılı olacak.
İnsanları
aptal yerine koymasınlar: Kadınlar hükümette çoğunlukta olabilir, kadınların
politikadaki varlığı, demokrasiyi güçlendiriyor falan değil:
Thatcher’in
batırdığı Arjantin gemisini unutmayalım:
“Göreve
gelişiyle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı, istifasıyla da Fransa Cumnurbaşkanı
Emmanuel Macron’u şaşırtan Fransa’nın güçlü Savunma Bakanı Sylvie Goulard’ın
yerine Macron Fransız ordusunun sorumluluğunu yine bir kadına emanet etti. Daha
önce de Fransa Demiryolları (SNCF) ve Airbus gibi önemli ulaştırma kurumlarını
yöneten Florence Parly Savunma Bakanlığı’na getirildi.”
Ara
ironi: Birden aklıma ‘Iron Sky 2’ fimindeki Thatcher-Hitler orjisi geliverdi.
Devam:
Kadınlar,
ne Gandi olarak Hindistan’da (o Pakistan’la savaş olasılığını hep fıştıkladı ve
bir suikastle öldürüldü), ne Meir olarak İsrail’de (bir Musevi olarak, İsrail’de
hırsızların ve ve fahişelerin olmasını hiç anlayamadı ve bunu Fallaci ile
söyleşisinde açıkça belirtti) barış arayışı içinde falan olmadılar.
Nasıl ki
bir sosyalist olarak Fransız Mitterand, İsrail’e atom bombasını verdi, nasıl ki
bir Fransız sosyalist olarak Hollande, Suriye’de sivilleri ve çocukları
öldürttü, aynı o biçimde, eski veya yeni kadın bir savunma bakanı, Fransa
eliyle bir yerlerde küçük veya büyük nükleer bomba patlatabilir. Bu böyle
biline…
Yani
tarih çökerken, olağan sürdüğü dönemlerdeki kodlarla yorumlanmaz.
Sonuçta,
istifa eden de kadın, yeni gelen de kadın…
Ve
Fransa hala Suriye’de…
(22 Haziran 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder