Pazartesi, Haziran 26, 2017

Sevgi Soysal ve Yürümek'i

Olumsuz anlamda romanın adı, Üremek veya Dolap Beygiri Modunda Yürümek olabilirmiş.
Yarı olumlu, yarı olumsuz anlamda ise, Ayrılmak olabilirmiş.
Uzun yıllar sonra bir Türk yazarının bir romanını okudum. Yorucu bir deneyimdi.
Ataç-Tanpınar çizgisinin nafileliği, Atay-Soysal çizgisinde de aynen sürer: Beyhudelik ve nafilelik.
Atay hakkında bir Rus eleştirmen, Soysal hakkında bir Alman eleştirmen aşağı yukarı aynı şeyleri yazmış:
Entelejensiya olarak, bir sürü bir role, bir statüye, bir sınıfa bağlanmak. Sert mücadeleyi veya entellektüel özgürlüğü hiç tanımamak.
Ancak, kendisi dürüstmüş.
Ancak, ölümünden sonra yazılan bir biyografisinin ortaya koyduğu üzere, hala yaşamında bilinmedik noktalar çok. Mahrem olanları demiyorum. Otobiyografik hesaplaşmayı diyorum.
Günce tutsaymış veya mektuplarında daha açık dilli olsaymış, yanıtlanmadan kalacak soruları kendisi yanıtlamış olabilirdi.
128 sayfalık roman, pekala 13-26 sayfalık bir öykü kadar kısa olabilirmiş. Sürekli aynı akoru basan acemi bir müzisyen gibi, sürekli aynı konu çevresinde dönen bir yazar olmuş.
Kendisi 1936 doğumlu idi. Mağden 1960, Erdoğan 1966 doğumlu. Alaturka kadın yazarlarda hatalar hala ve tıpatıp aynı. Değişen şey, Ankaralı gri-boz duygudurumuna, İstanbul’un cart renkli kaleydoskobunun girmesi. Son 2 kadın yazarı şahsen tanıma fırsatı bulabildiğim için, onların da hala dipte gri-boz, yavan, sığ, güdük kaldığını duyumsayabildim.
Sorun devrim yapamamakta değil yani, devrim olamamakta. Üstelik bunu yapabilmiş Le Guin, baba ve koca avansıyla matriyarkal faşist olabilmişken.
Erbil’in ‘Sosyalist 2 Erkek Eleştirmen’ öyküsü için dediklerimi, Soysal ve diğer 2 kadın yazar için dendenliyorum.

(24 Haziran 2017)

Hiç yorum yok: