Olumsuz
anlamda romanın adı, Üremek veya Dolap Beygiri Modunda Yürümek olabilirmiş.
Yarı
olumlu, yarı olumsuz anlamda ise, Ayrılmak olabilirmiş.
Uzun
yıllar sonra bir Türk yazarının bir romanını okudum. Yorucu bir deneyimdi.
Ataç-Tanpınar
çizgisinin nafileliği, Atay-Soysal çizgisinde de aynen sürer: Beyhudelik ve
nafilelik.
Atay
hakkında bir Rus eleştirmen, Soysal hakkında bir Alman eleştirmen aşağı yukarı
aynı şeyleri yazmış:
Entelejensiya
olarak, bir sürü bir role, bir statüye, bir sınıfa bağlanmak. Sert mücadeleyi
veya entellektüel özgürlüğü hiç tanımamak.
Ancak,
kendisi dürüstmüş.
Ancak,
ölümünden sonra yazılan bir biyografisinin ortaya koyduğu üzere, hala yaşamında
bilinmedik noktalar çok. Mahrem olanları demiyorum. Otobiyografik hesaplaşmayı
diyorum.
Günce
tutsaymış veya mektuplarında daha açık dilli olsaymış, yanıtlanmadan kalacak
soruları kendisi yanıtlamış olabilirdi.
128
sayfalık roman, pekala 13-26 sayfalık bir öykü kadar kısa olabilirmiş. Sürekli
aynı akoru basan acemi bir müzisyen gibi, sürekli aynı konu çevresinde dönen
bir yazar olmuş.
Kendisi
1936 doğumlu idi. Mağden 1960, Erdoğan 1966 doğumlu. Alaturka kadın yazarlarda
hatalar hala ve tıpatıp aynı. Değişen şey, Ankaralı gri-boz duygudurumuna,
İstanbul’un cart renkli kaleydoskobunun girmesi. Son 2 kadın yazarı şahsen
tanıma fırsatı bulabildiğim için, onların da hala dipte gri-boz, yavan, sığ, güdük
kaldığını duyumsayabildim.
Sorun
devrim yapamamakta değil yani, devrim olamamakta. Üstelik bunu yapabilmiş Le
Guin, baba ve koca avansıyla matriyarkal faşist olabilmişken.
Erbil’in
‘Sosyalist 2 Erkek Eleştirmen’ öyküsü için dediklerimi, Soysal ve diğer 2 kadın
yazar için dendenliyorum.
(24 Haziran 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder