3’ü de
Tanrı ile ilgili diziler.
Lost
2001 tarihli, yani 11 Eylül 2001 ile ilgili: Miladı o.
Dolayısıyla
bu 3’ü, Yankiler’in neo-con’larınınkine karşılık olarak, popüler kültürün Tanrı
yansıması.
Lost’ta
araf var.
Preacher’da
cehennemden kaçırılan bir şeytan, Tanrı’yı öldürüp, yerine geçiyor.
AT’nda
eski ve yeni Tanrı’lar savaşıyor.
Eski ve
yeni Tanrı’lar:
Dünyevi
ve uhrevi sırasıyla olması gerekirken, tam tersine, uhrevi ve dünyevi.
Para ve
Allah.
Telkin
ve progadanda.
Doğal ve
yapay.
Ve.
İkisi
de, sahte-yalan enformasyonumsu.
Buraya
kadarki manevi konu içeriği, çok-çok yapay ve sığ. 3’ünde de. Preacher
avantajlı, çünkü bu sığlığın ironisi üzerine grotesk takılıyor ve konuyu dinin
sığlığı üzerine deviriyor.
Lost,
kel alaka boşta kaldı. Çünkü dizi başlarken, konunun buralara çekilme niyeti
olmadığı, sonunda ‘bari böyle sallayalım, nasıl olsa seyirci yutar’ dendiği apaçık
ortada. Yani, bilimle başlayıp, Tanrı’yla bitirme geyiği var ortada.
Buradaki
ortak yön, David Lynch’in 1950’ler imajında takılıp kalması gibi, bunların da
1930’lar dini zihniyetinde takılıp kalması, bildiğimiz püriten-ötesi zulümcü dinselci bunlar. Günümüz şiddetinin kanı
gelip ortalığı temizlemese, soyut / teorik argümanları, acaip absürd ve grotesk
aslında: 3’ünün de.
İnsanlar,
bunu eski-hegemon Dünya’ları yıkılırken yaparlar, yaptılar ve yapıyorlar.
Yapacaklar mı?, onu bilemeyiz.
Burada
yıkılan ise, eski-hegemon-Yanki-Dünya’sı.
Popüler
kültür, bunu en başından beridir apaçık olarak resmediyor. Kıyametli ve ‘alien’
istilalı filmlerden çok daha iyi resmediyor.
Ancak
dizilerin 3’ü de dini gerçekten anlamak ve anlatmak kaygısında değil, epistemik
ahlakları yok yani. Yeni deyim ve uygulama olan ‘creator’ın konuyla ilgili
saçmalıklarını öznelce içinden dışarı dökmesi daha çok. Bunu, Hannibal
dizisinin son yaratıcısının, ona getirdiği yorumun, onun kişiliğini
yansıtmasından da anladık.
Biz
eleştirmen olarak, en iyi çıkışın AT’ndan gelmesini umardık ama ‘Vaiz’den
geldi. Vaiz, konuda düğüm bırakmıyor, hepsini kesip atıyor, çözmeye de
uğraşmıyor. Dinin kördüğüm bir konu olduğu saklı mesajını da içeriyor
böylelikle.
AT ise,
debelendikçe debeleniyor. Aynı Taht Oyunları gibi, Tanrı’sal Taht Oyunları düzeni kuruyor ortaya 33,33 karışık olarak.
Conan’ın inananları üzerinde hiçbir iktidar peşinde olmayan Tanrı’sı Crom’u
gibi bir örneği göremiyorlar, çünkü yapılmış işlere önceden bakmıyorlar.
Sonuçta,
İslam’ın tanrısı da ufak tefek işlere karışmaz.
Buradan
kader ve özgür irade / irade-i cüziyye ve kemiyye konusuna geliyoruz.
Bunların
koyutsallıkları uygunsuz. Arakesitsiz bir karşıtlık içinde ele alınıyorlar.
Oysa, şöyle de olabilir örneğin:
Yıldızının
yörüngesinde bir gezegen var, verili standart biyografisi olan bir birey gibi.
Eğer o gezegen; o yıldızın yörüngesinden çıkmak istiyorsa, ya bir sanatçı gibi
rasgele debelenir ve çok düşük bir yüzdeyle bunu becerir: ya da bir bilimci
gibi, yörünge hesaplarını yapar, uygun yer ve anlarda gerekli itmeleri
ayarlayıp, ufak ufak yörüngeden kaçar, mümkünse, kaçtığına ilişkin iz de bırakmaz.
Sonuçta
anarşizm bile, devleti yıksa bile, büyükkenti silmek istemiyor, çünkü bilim,
sana ve düşün büyükkent demek. Ve bunlarsız insan, hayvan bile değil.
10-100
milyonluk 21. Yüzyıl neo-büyükkentleri yeni örnekler. Tarihte örnekleri yok.
Otoparkta bile efsane veya yeni din yaratılabiliyor örneğin.
Dolayısıyla,
adı geçen dizilerin tümü de 21. Yüzyıl’da yapıldığına göre biz, onların da 21.
Yüzyıl zihniyeti (zamanın ruhunu) taşımasını umardık. Onlarsa, kimi 20. Yüzyıl başına,
kimi 19.Yüzyıl sonuna kaçıyorlar ve dolayısıyla da onların din tartışması,
bilimkurgusal değil, engizisyonsal oluyor; artı, kaçış edebiyatı denilen türde
boğuluyorlar. Oysa, onların siberuzay-dini dedesi olan Matris’te bile kaçmak
mümkündü, engizisyonda ise kaçmak mümkün değildir.
Yani bu
3 dizi, eksodus tasarımında değil, popüler kültür üzerinden / yoluyla insan türünü dinde gömmek peşinde.
Gömün o
zaman Homo Sapiens’i.
Biz
anarşist-ateist-gelecekbilimciler de, kendi Homo Posterus’umuza gideriz…
(27 Haziran 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder