Sinağrit
Baba, Sait Faik’in bir öyküsüdür. Öyküde denizlerin en iri balığı Sinağrit Baba
yaşlanınca, kendisine yakalanmaya değecek bir olta arar. Sonunda seçer ama
oltayla giderayakken hata yaptığını, kendisini en büyük hataları ve pislikleri
yapacak bir masumun kandırdığını anlar.
Leyla
Erbil, peşinde epeyi erkek yazar koşturan kadın Türk yazar. Sait Faik, ona aşık
olur, tam derdini içki sofrasında ona açacakken, Erbil masaya tüm erkekleri
doldurup, onu bilmediği konularda mat ettirir. Sait Faik, ona yasak olmasına
karşın, içkiye / votkaya dayanır. 1 hafta sonra mort.
Eskiden
Erbil’e kızardım, şimdi gülüyorum. Sonuçta, herkes elindeki kozları değerlendirme
peşinde. Yani, yazarlar arasında bile olsa, aşk ilişkileri maddi / manevi
ticaret durumunda. Bu anlama ve kızmaktan vazgeçme süreci.
Gülme
süreci ise şöyle gelişti:
Erbil, 4
erkeği ters köşeye yatırıp birini seçer, şefkatli diye. O da gider onu aldatır,
bakınız: Mektup Aşkları.
Edene
ederler, durumu yani…
Dolayısıyla,
hatayı artık Sait Faik’te buluyorum: Yutmayacaksın zokayı bilader.
Dipnot:
Bendeniz
de, o zokayı 20 kez yutmuş bir yazarım. Beni zokalayanlar arasında; bir
balerin, bir yönetmen, bir yazar, bir çevirmen, bir mühendis, vd var.
Yaşlanınca,
bu köşe kapmaca oyunu, çok saçma gelmeye başlıyor.
(17 Haziran 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder