Benim de
dahil olduğum, bir huzurevi kaçkını
moruklar vatsap grubu var. Orada böyle geyikler dönüyor: Yanıtının onları
ilgilendirmediği ve etkilemediği sorular sorup duruyorlar.
Olsun,
biz soruyu ciddiye alalım ve yeniden soralım:
Başka
bir Dünya mümkün mü?
Bunun
için öncelikle, varolan Dünya’nın iyi tanımlanması ve nerelerinin değiştirilmesinin
istendiği tanımlanması gerekir.
Bildiğimiz
gözlemsel tarihsel bir durum var ortada:
Dünya’yı
değiştirmek isteyen sol cenah onu yerine mıhlarken, onun değişmesini istemeyen
muhafazakar cenah onu çook değiştirdi.
Bu
durum, biraz da şundan oldu:
Toplumun
boy ortalaması 1.755 iken, o toplumda bir tek 1.755 boylu birey olmayabilir.
Dolayısıyla, herkes durumun değişmesini isteyebilir.
1.75
boylu iken, 1.80 boylu toplum isteyenler var, 1.70 boylu toplum isteyenler var.
Buğday
tenli iken, esmer veya süt beyazı tenli toplum isteyen de olabilir.
Yani
bunlar, değişimin nicel ve nitel yönleri.
Bu,
önceden tanımlanmadı yani. Bu da, Dünya’nın istenilen doğrultuda değişmesine
engel oldu yani: İnsanların dedikleriyle yaptıkları birbirini tutmadı yani.
Şu anda
değişmesi istenen Dünya, 1980-2017 arasıki neo-globalist neo-liberal kültürel
mod Dünya’sı. Sanıldığının tersine globalleşme, % 50’yi ancak buldu veya bulamadı:
Banka hesabı veya internet erişimi olarak.
Ancak bu
Dünya’nın tüketici sapıklığı, 2008 krizi ile duraladı, 2015 gibi istop etti.
Ancak ondan sonra, o güne dek deliler gibi tüketen bazı bireyler, çıkış yolu
aramaya başladı.
Şimdi,
bu Dünya’nın nasıl Dünya’lar olmasını kimler istiyor ona bakalım:
ABD, tek
hegemon olmak istiyor. Bunu 1945’ten beridir beceremedi ama bundan hala vazgeçemedi.
AB,
birleşmek isterken parçalanmaya başladı. AB düşünün geçersizliğini görmezden
geliyor.
Den den.
Yani hegemonlar, eski alışkanlıklarına devam ediyorlar.
O zaman
bakalım hegemon olmayanlara:
Yeni
çıkış olarak, Seattle’dan bu yana aktivistler, % 99’cular, ‘Wall Street’i İşgal
Et’çiler var. Bunlar devrimci değil, reformist sayılabilirler ama.
Bunların
kriterleri de açıkseçik değil:
Koy
ortaya hangi siyasi sistem, hangi % 10’luk dilim GSYİH’nın ne kadarını alsın,
kimler kimlerle savaşsın ve savaşmasın?
Buna bir
de geçmişe ve geleceğe doğru projeksiyon ekle. İstatistik tamam olsun.
Bu
azınlıksever slaktivistler, eğer ülkelerindeki azınlık oranı % 25’i ve
başkentlerindeki azınlık oranı % 50’yi geçerse, ülkelerini kendi elleriyle
işgal ettirmiş olacaklarına aymak durumunda. Bunun karşıtı ve/ya koşutu da, Le
Pen olmak değil tabii ki.
Biz yeni
bir Dünya olarak, Homo Sapiens ardılı
tür olarak Homo Posterus tasarımını koyuyoruz ortaya. 1945’ten beridir
sürdürülen 2. Sanayileşme, bunu çoktan mümkün kıldı zaten. Bu, artık zaman ve
evrim sorunu yalnızca.
Biz
bunun kendiliğinden olup bitmesini beklemektense, kendimize yeterli bir hacim
ve zaman talep ediyoruz ve zorla da olsa, alıyoruz da. Yani, Homo Sapiens’n
mirasından pay talep ediyoruz, yanlış örnek olan (ilk uzay devleti) Asgardia
gibi.
Bunun
verilmeyeceğini de biliyoruz, verilenlerin de yanlışlıkla verildiğini ve geri talep
edileceğini biliyoruz. Dolayısıyla, Uzay ve Dünya devletleri savaşı gelecekte
kaçınılmazdır, onu da biliyoruz. Bilimkurgu romanı yazarları da bunu
biliyorlardı.
Biz aynı
zamanda, bu dünya üzerindeki tüm insan türünün, varolan insansal sorunlarda ve
açmazlarda ortak sorumluluk taşıdığı savındayız. Ve dolayısıyla da, bunu ödemek
tüm insan türüne düşüyor, bir önceki moment olan reel sosyalistlere de,
kapitalistlere de.
Yeni
cihad-Haçlı seferi ikileminin yapay olduğunu düşünüyoruz. 1.350-1.400 yıldır
sürdüğü ve bir çözüm yaratılamadığı için, herhangi bir çözüm arayışının
olmadığı savındayız da. Yeryüzü’nde yeni atom bombaları patlatabilecekler ama
göründüğü kadarıyla, türü bitiremeyecekler.
Bu
durumda biz, herkesin kendi yoluna gitmesi savındayız:
Eğer Spartacus,
halk oylaması yapıp, kendi taifesiyle İsviçre’ye gitseydi, farklı bir tarih
yazılacaktı, onu biliyoruz. Eğer Hannibal Roma’yı yıksaydı, farklı bir tarih
yazılacaktı, onu biliyoruz. Attila, Roma’yı bitirdi ve farklı bir tarih
yazıldı, onu biliyoruz.
Dolayısıyla
biz Homo Posterus’çular, Spartacus’u veya Hannibal’i veya değil, Attila’yı
seviyoruz: Bitmez denilen bir hegemonyayı bitirmiş biri olarak.
Anarşist
olarak, Yeryüzü’nden devletin kalkmasını ummuyoruz. Ateist olarak, Yeryüzü’nden
Tanrı’nın kalkmasını ummuyoruz. O nedenle biz, uzaya ve Evren’e gidiyoruz ve tao’muzu
eksodusluyoruz.
Bizim
farklı bir Dünya’mız bu.
Herkes
farklı Dünya’sını kendi tasarlasın ve kendi kursun yani.
(27 Haziran 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder