Çarşamba, Haziran 28, 2017

Başka Bir Dünya Mümkün mü?

Benim de dahil olduğum, bir huzurevi kaçkını moruklar vatsap grubu var. Orada böyle geyikler dönüyor: Yanıtının onları ilgilendirmediği ve etkilemediği sorular sorup duruyorlar.
Olsun, biz soruyu ciddiye alalım ve yeniden soralım:
Başka bir Dünya mümkün mü?
Bunun için öncelikle, varolan Dünya’nın iyi tanımlanması ve nerelerinin değiştirilmesinin istendiği tanımlanması gerekir.
Bildiğimiz gözlemsel tarihsel bir durum var ortada:
Dünya’yı değiştirmek isteyen sol cenah onu yerine mıhlarken, onun değişmesini istemeyen muhafazakar cenah onu çook  değiştirdi.
Bu durum, biraz da şundan oldu:
Toplumun boy ortalaması 1.755 iken, o toplumda bir tek 1.755 boylu birey olmayabilir. Dolayısıyla, herkes durumun değişmesini isteyebilir.
1.75 boylu iken, 1.80 boylu toplum isteyenler var, 1.70 boylu toplum isteyenler var.
Buğday tenli iken, esmer veya süt beyazı tenli toplum isteyen de olabilir.
Yani bunlar, değişimin nicel ve nitel yönleri.
Bu, önceden tanımlanmadı yani. Bu da, Dünya’nın istenilen doğrultuda değişmesine engel oldu yani: İnsanların dedikleriyle yaptıkları birbirini tutmadı yani.
Şu anda değişmesi istenen Dünya, 1980-2017 arasıki neo-globalist neo-liberal kültürel mod Dünya’sı. Sanıldığının tersine globalleşme, % 50’yi ancak buldu veya bulamadı: Banka hesabı veya internet erişimi olarak.
Ancak bu Dünya’nın tüketici sapıklığı, 2008 krizi ile duraladı, 2015 gibi istop etti. Ancak ondan sonra, o güne dek deliler gibi tüketen bazı bireyler, çıkış yolu aramaya başladı.
Şimdi, bu Dünya’nın nasıl Dünya’lar olmasını kimler istiyor ona bakalım:
ABD, tek hegemon olmak istiyor. Bunu 1945’ten beridir beceremedi ama bundan hala vazgeçemedi.
AB, birleşmek isterken parçalanmaya başladı. AB düşünün geçersizliğini görmezden geliyor.
Den den. Yani hegemonlar, eski alışkanlıklarına devam ediyorlar.
O zaman bakalım hegemon olmayanlara:
Yeni çıkış olarak, Seattle’dan bu yana aktivistler, % 99’cular, ‘Wall Street’i İşgal Et’çiler var. Bunlar devrimci değil, reformist sayılabilirler ama.
Bunların kriterleri de açıkseçik değil:
Koy ortaya hangi siyasi sistem, hangi % 10’luk dilim GSYİH’nın ne kadarını alsın, kimler kimlerle savaşsın ve savaşmasın?
Buna bir de geçmişe ve geleceğe doğru projeksiyon ekle. İstatistik tamam olsun.
Bu azınlıksever slaktivistler, eğer ülkelerindeki azınlık oranı % 25’i ve başkentlerindeki azınlık oranı % 50’yi geçerse, ülkelerini kendi elleriyle işgal ettirmiş olacaklarına aymak durumunda. Bunun karşıtı ve/ya koşutu da, Le Pen olmak değil tabii ki.
Biz yeni bir Dünya olarak, Homo Sapiens ardılı tür olarak Homo Posterus tasarımını koyuyoruz ortaya. 1945’ten beridir sürdürülen 2. Sanayileşme, bunu çoktan mümkün kıldı zaten. Bu, artık zaman ve evrim sorunu yalnızca.
Biz bunun kendiliğinden olup bitmesini beklemektense, kendimize yeterli bir hacim ve zaman talep ediyoruz ve zorla da olsa, alıyoruz da. Yani, Homo Sapiens’n mirasından pay talep ediyoruz, yanlış örnek olan (ilk uzay devleti) Asgardia gibi.
Bunun verilmeyeceğini de biliyoruz, verilenlerin de yanlışlıkla verildiğini ve geri talep edileceğini biliyoruz. Dolayısıyla, Uzay ve Dünya devletleri savaşı gelecekte kaçınılmazdır, onu da biliyoruz. Bilimkurgu romanı yazarları da bunu biliyorlardı.
Biz aynı zamanda, bu dünya üzerindeki tüm insan türünün, varolan insansal sorunlarda ve açmazlarda ortak sorumluluk taşıdığı savındayız. Ve dolayısıyla da, bunu ödemek tüm insan türüne düşüyor, bir önceki moment olan reel sosyalistlere de, kapitalistlere de.
Yeni cihad-Haçlı seferi ikileminin yapay olduğunu düşünüyoruz. 1.350-1.400 yıldır sürdüğü ve bir çözüm yaratılamadığı için, herhangi bir çözüm arayışının olmadığı savındayız da. Yeryüzü’nde yeni atom bombaları patlatabilecekler ama göründüğü kadarıyla, türü bitiremeyecekler.
Bu durumda biz, herkesin kendi yoluna gitmesi savındayız:
Eğer Spartacus, halk oylaması yapıp, kendi taifesiyle İsviçre’ye gitseydi, farklı bir tarih yazılacaktı, onu biliyoruz. Eğer Hannibal Roma’yı yıksaydı, farklı bir tarih yazılacaktı, onu biliyoruz. Attila, Roma’yı bitirdi ve farklı bir tarih yazıldı, onu biliyoruz.
Dolayısıyla biz Homo Posterus’çular, Spartacus’u veya Hannibal’i veya değil, Attila’yı seviyoruz: Bitmez denilen bir hegemonyayı bitirmiş biri olarak.
Anarşist olarak, Yeryüzü’nden devletin kalkmasını ummuyoruz. Ateist olarak, Yeryüzü’nden Tanrı’nın kalkmasını ummuyoruz. O nedenle biz, uzaya ve Evren’e gidiyoruz ve tao’muzu eksodusluyoruz.
Bizim farklı bir Dünya’mız bu.
Herkes farklı Dünya’sını kendi tasarlasın ve kendi kursun yani.

(27 Haziran 2017)

Hiç yorum yok: