Çarşamba, Haziran 28, 2017

Ekşi Sözlük ve Lost

Ekşi Sözlük ve Lost, benim son 15 yıldır kullandığım, popüler kültür yönünde birer mihenk taşıdır.
Lost’n sonlara doğru saçmaladıkça saçmalaması, ‘la mikerim böle diziyi’ diyip bana bıraktırmıştı. Bugün aklıma geldi, Ekşi Sözlük üzerinden sonuna bir baktım.
Küllüm mafiş. Ve feci komik. Ağlatacak kadar komik.
Ezeli-ebedi ergen eksi zekalılığı ve eksi bilgililiği saydığım bir kültürel durum var, yine son 15 yıldır. Bu ikisi kesişince, bu konu iyice parlamış.
Dizinin saçmaladığını fanatikleri bile kabul ederken, bizim sivri Sözlük’çüler, sonu epeyi parlak bulmuşlar, kendi mücella beyinleri kadar parlak.
Ancak, bu eksi zekalılığın Yanki tipi olan bu senaryo yazımını, HBO üzerinden yükselen ve düşen paralı kanal televizyon dizilerinde, özellikle de dinle ilgili olanlarında görüyoruz.
Ancak böylelikle, Gaiman’ın neden sırılsıklam saçmalayıp, bir de üzerine alkışlandığını anlayabildim:
Müşteri bunu istiyor çünkü.
Bu yeni müşteri tipi, dizinin tüm bölümlerini izleyip belleğine geçirdikten sonra, onu kafasında dönderip tutarsızlıkları bulabilecek bir sığaya sahip değil. O, yalnızca parlak anları anımsayabiliyor. Hitler’in saçmaladığını görmektense, onun sözlerinin birkaçının büyüsüne kapılanlar gibi. Ki bu da neo-faşizmin, popülizm denilen ama aslında yeni-yalancılık olan, parlak sözlerinin büyüsü gibi.
100 girdi okudum. Hepsi de aynı yöndeydi. Dizinin parlak anlarının büyüsüne kapılmıştı. O 100 kişiden hiç kimse, ‘la bu senaryoda baştan sona tutarlı tek bir satır yok’ dememiş.
Bu, ‘Taht Oyunları’nın hem romanının, hem de dizisinin de başına geldi. Dizinin akışı içinde, parlak an yaratmak için habire varyete çekiliyor. A sonra bakılıyor, varyetenin ana konuyla hiçbir ilgisi yok. Romanda 49 iktidar odağı varsa, öykü akışında 4.949 kişi var neredeyse. Zamansal akış tutarlılığı da yok: 1. cilt 1. bölümde bir adamın ölmesi 21 sayfa, yani senaryo hesabıyla 21 dakika sürüyor. Ne bu? Artı, 100 saat ve 6 bin dakika, zaten 6 bin sayfa roman ediyor ve romanda çook yer atlanmış dizide.
Yani, parçaya bakarken bütünü kaçırmayacaksın.
Tuhaftır ama bunların ebeveynleri olan 1978’lerde de, büyükebeveynleri olan 1968’lerde de, ağaca bakarken ormanı gözden kaçırma, tam bir kültürel hastalıktı: Hem de bulaşıcı bir kültürel hastalık. Bugün, icadından 50 küsur yıl sonra bile, ülkemizde Dünya Sistemi büyük tarih panoramasını kavramış tek bir sol kökenli tarihçi yok hala. Tamamına yakını ise, ondan habersiz.
Bunların çocukları ve torunları olan Ekşi Sözlük’çüler kuşağı da, bıy bıya aynen devam ediyorlar.
(27 Haziran 2017)

Hiç yorum yok: