Ekşi
Sözlük ve Lost, benim son 15 yıldır kullandığım, popüler kültür yönünde birer
mihenk taşıdır.
Lost’n
sonlara doğru saçmaladıkça saçmalaması, ‘la mikerim böle diziyi’ diyip bana
bıraktırmıştı. Bugün aklıma geldi, Ekşi Sözlük üzerinden sonuna bir baktım.
Küllüm
mafiş. Ve feci komik. Ağlatacak kadar komik.
Ezeli-ebedi
ergen eksi zekalılığı ve eksi bilgililiği saydığım bir kültürel durum var, yine
son 15 yıldır. Bu ikisi kesişince, bu konu iyice parlamış.
Dizinin
saçmaladığını fanatikleri bile kabul ederken, bizim sivri Sözlük’çüler, sonu
epeyi parlak bulmuşlar, kendi mücella beyinleri kadar parlak.
Ancak,
bu eksi zekalılığın Yanki tipi olan bu senaryo yazımını, HBO üzerinden yükselen
ve düşen paralı kanal televizyon dizilerinde, özellikle de dinle ilgili
olanlarında görüyoruz.
Ancak
böylelikle, Gaiman’ın neden sırılsıklam saçmalayıp, bir de üzerine
alkışlandığını anlayabildim:
Müşteri
bunu istiyor çünkü.
Bu yeni
müşteri tipi, dizinin tüm bölümlerini izleyip belleğine geçirdikten sonra, onu
kafasında dönderip tutarsızlıkları bulabilecek bir sığaya sahip değil. O,
yalnızca parlak anları anımsayabiliyor.
Hitler’in saçmaladığını görmektense, onun sözlerinin birkaçının büyüsüne
kapılanlar gibi. Ki bu da neo-faşizmin, popülizm denilen ama aslında
yeni-yalancılık olan, parlak sözlerinin büyüsü gibi.
100
girdi okudum. Hepsi de aynı yöndeydi. Dizinin parlak anlarının büyüsüne
kapılmıştı. O 100 kişiden hiç kimse, ‘la bu senaryoda baştan sona tutarlı tek
bir satır yok’ dememiş.
Bu,
‘Taht Oyunları’nın hem romanının, hem de dizisinin de başına geldi. Dizinin
akışı içinde, parlak an yaratmak için habire varyete çekiliyor. A sonra
bakılıyor, varyetenin ana konuyla hiçbir ilgisi yok. Romanda 49 iktidar odağı
varsa, öykü akışında 4.949 kişi var neredeyse. Zamansal akış tutarlılığı da
yok: 1. cilt 1. bölümde bir adamın ölmesi 21 sayfa, yani senaryo hesabıyla 21 dakika
sürüyor. Ne bu? Artı, 100 saat ve 6 bin dakika, zaten 6 bin sayfa roman ediyor
ve romanda çook yer atlanmış dizide.
Yani,
parçaya bakarken bütünü kaçırmayacaksın.
Tuhaftır
ama bunların ebeveynleri olan 1978’lerde de, büyükebeveynleri olan 1968’lerde
de, ağaca bakarken ormanı gözden kaçırma,
tam bir kültürel hastalıktı: Hem de bulaşıcı bir kültürel hastalık. Bugün, icadından
50 küsur yıl sonra bile, ülkemizde Dünya Sistemi büyük tarih panoramasını
kavramış tek bir sol kökenli tarihçi yok hala. Tamamına yakını ise, ondan
habersiz.
Bunların
çocukları ve torunları olan Ekşi Sözlük’çüler kuşağı da, bıy bıya aynen devam
ediyorlar.
(27 Haziran 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder