Aksu
Bora, Post Express dergisinin 2005 sayılarından birinde, kendisinin yazdığı
‘Kadınların Sınıfı’ adlı kitapla ilgili olarak kendisiyle yapılan söyleşide bir
tanımlamada bulunuyor:
Kadınlar,
kendilerini erkeklerin gözüyle tanımlamazlar, kadınların gözüyle ve
başkalarının bakış açısıyla (benim ekim: elalem ne der?, ile) tanımlarlar.
54
yıllık kadın kültürü gözlemlerim ile aynı şeyi söylüyorum sayılır. Onlarca
kadınlar günü görmüşlüğüm ve dinlemişliğim vardır. Bana kurabiye verir, önüme
kitap koyarlardı ama ben hem okur, hem onları dinlerdim.
Milena
ve Arendt yaklaşık aynı cümleyi kurarlar:
Birkaç
domuzum olsa, kocam beni arada bir dövse, az içse.
Yani,
‘Fabrika Kızı’ şarkı sözündeki gibi.
Onlar dürüsttür,
diğer kadınlar ise ikiyüzlü. Bu bir.
İkincisi,
Baykurt’un gözleyip saptadığı gibi, köylü kentliyi değil, köylüyü adam yerine
koyar. Ona göre, kentli kurnaz olamaz, köylü olabilir ancak.
İşte, 50
küsur yıldır gözlediğim üzere ve ne ilkokul, ne de üniversite mezununda; ne zenginde, ne de fakirde
değişmeyen kadın bakış açısı budur.
Yani:
Kadın,
lümpen bir sınıftır yani ya da bir ön-sınıftır o nedenle. Ya da kadınlık sınıf
bilinçleri yoktur, feminstler dahil. Kadınlık; Curie’de, Luxemburg’da, Milena’da,
Arendt’te tanımlıdır.
Dipnot:
Söyleşide
kadın yazar, derdini anlatamamış, çünkü söyleşiyi yapan da aşırı klişe
düşünceli biriymiş. Kadın yazar, kadın söyleşicinin karşısında marjinal kalmış
ama bu kez de aynı kadın yazar, erkek yazar olarak benim karşımda klişe
düşünceli kalmış oluyor.
(24 Haziran 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder